Kur’ân-ı kerîmin on yedinci sûresi. İsrâ sûresi Mekke’de nâzil oldu (indi). Yüz on bir âyet-i kerîmedir. Peygamber efendimizin mîrâc (göklere çıkarılma) mûcizesinin Mekke’den Kudüs’e kadar olan kısmı bu sürenin birinci âyetinde anlatıldığı için sûreye İsrâ adı verilmiştir. İsrâ’yı inkâr küfürdür.
Mîrâcı yâni Kudüs’ten sonrasını inkâr ise bid’attir. İsrâ sûresindeki belli başlı konular mîrâc mûcizesi, Benî İsrâil’in (İsrâiloğullarının) nankörlükleri ve başlarına gelenler, Allahü teâlânın kudreti, kıyâmet ve âhiret hayâtına dâir hükümlerdir. (İsmâil Hakkı Bursevî) İsrâ sûresinde Allahü teâlâ meâlen buyruldu ki: Menfaatleri ve lezzetleri çabuk geçen, tükenen dünyâyı isteyenlerden dilediğimize, istediğimizi veririz. Âhiret menfaatleri için çalışan mü’minlerin mükafâtları boldur. (Âyet: 18)
Herkes kendine uygun iş yapar. (Âyet: 84)
Peygamber efendimiz, Zümer ve İsrâ sûrelerini okumadıkça uyumazdı. (Hazret-i Âişe)