Allahü teâlânın takdir ettiği maddî ve mânevî nîmet, kısmet. Yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak yer.
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Dünyâdaki maddî ve mânevî bütün rızıklarını aralarında taksim ettik. (Zührûf sûresi: 32)
Allahü teâlâ tarafından rızkı gönderilmeyen yeryüzünde bir canlı yoktur. (Hûd sûresi: 6)
Rızık husûsunda endişeye düşmeyiniz. İnsan son rızkını da yemeden ölmez. Allah’tan korkunuz, iyi ameller yapınız. Helâlı alıp, harâmı terk ediniz. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Rızık husûsunda Allahü teâlâya tevekkül eden kimsenin güzel huyları fazlalaşır; cömert olur ve ibâdetlerinde vesvese bulunmaz. (Şakîk-i Belhî)
Allahü teâlâ bir kimsenin sûretini ve rızkını güzel yapar, o da, Allah için tevâzû gösterirse, o, Allahü teâlânın yakın ve hâlis kullarından olur. (Avn bin Abdullah)
Rızık mukadderdir, ezelde takdir edilmiş, ayrılmıştır. Fazla ve noksan ihtimâli yoktur.
Rızkın noksan veya ziyâde olması, Hak teâlânın husûsî fadlı (ihsânı) iledir. Hiç kimsenin bunda bir katkısı yoktur. (Muhammed Ma’sûm Fârûkî)
Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdîr edip, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve rûhunun rızıkları da bellidir. Rızık hiç değişmez. Azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden ölmez. Bir kimse, Allahü teâlâ emrettiği için çalışır, rızkını helâl yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızk ona bereketli olur. Bu çalışmaları için sevâb kazanır. Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fakat, bu rızk ona hayırsız, bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günâhlar da, onu felâkete sürükler. (Seyyid
Abdülhakîm)