1. Cebrâil aleyhisselâm.
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Meryem oğlu Îsâ’ya da beyyineler (çok açık deliller ve mûcizeler) verdik ve onu
Rûh-ül-kuds ile takviye ettik, kuvvetlendirdik. (Bekara sûresi: 87, 253)
De ki; onu (Kur’ân-ı kerîmi) îmân edenlere tam bir sebat vermek, müslümanlara bir hidâyet ve bir müjde olmak için Rabbinden hak olarak Rûh-ül-kuds indirmiştir. (Nahl sûresi: 102)
Rûh-ül-kuds kalbime şöyle ilkâ etti (bildirdi ki): “Allah’tan başka kimi seversen sev, mutlaka ondan ayrılacaksın. (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn)
2. Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâma ihsân ettiği kudret, kuvvet. Îsâ aleyhisselâmdan sonra Îsevîler bozuldular. Doğru yoldan uzaklaştılar. Îsâ aleyhisselâmın uydurma resim ve heykellerini yaptılar. Haç işâretlerini kabûl ettiler ve bunu bir sembol edindiler. Îsâ aleyhisselâmı Allah’ın oğlu kabûl ettiler. Hâlbuki Îsâ aleyhisselâm onlara kat’iyyen böyle bir şey söylememiş, onlara ancak Rûh-ul-kuds’ten bahs etmiştir.
(Herkese Lâzım Olan Îmân)
3. Hıristiyanlıktaki teslis (üçlü tanrı) inancında, baba-oğul unsurlarından türeyen üçüncü unsur.
Hıristiyanlar hem Allah’a hem de O’nun oğlu kabûl ettikleri Îsâ’ya (aleyhisselâm) bir de
Rûh-ul-kudse inanmak zorunda kalınca, bütün hak dinlerin esâsı olan Allahü teâlâ birdir ve değişmez yaratıcıdır inancından uzaklaşarak üç tanrıya birden tapmak durumuna düştüler. Bu inanışa teslis adı verilir. (Harputlu İshâk Efendi) Îsâ aleyhisselâmın hak dîni kendisinden sonra düşmanları tarafından sinsice değiştirildi.
Bolüs (Pavlos) adındaki bir yahûdî, Îsâ aleyhisselâma inandığını söyleyerek ve Îsevîliği yaymaya çalışıyor görünerek Allahü teâlânın indirdiği İncîl’i yok etti. Daha sonra Îsevîliğe teslis (üçlü tanrı) fikri sokuldu. Baba-Oğul-Rûh-ül-kuds diye akıl ve mantığın kabûl edemeyeceği bir inanış sistemi kuruldu. (Harputlu İshâk Efendi)
4. İsm-i âzam.
Bâzı âlimler Rûh-ul-kudsten maksad, İsm-i âzam duâsıdır. “Îsâ aleyhisselâm ölüleri bu duâyı okuyarak diriltir, birçok mûcizeleri, bunu söyleyerek gösterirdi” demişlerdir.
(Fahreddîn-i Râzî)
5. İncîl.
Bâzı âlimler de Rûh-ul-kudsten maksad İncîl’dir demişlerdir. Şûrâ sûresi 52. âyet-i kerîmesinde; “Sana nezdimizden bir rûh vahy ettik” buyrulmuştur. (Fahreddîn-i Râzî)
6. Allahü teâlânın hayat verici, koruyucu mânâsına gelen sıfatları.
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem İslâm şâirlerinden birkaçına kâfirleri kötülemelerini emir buyurdu. O şâirlerden biri Resûlullah’ın önünde minbere çıktı. Herkese karşı kâfirleri kötüleyen şiirleri okudu. O server aleyhissalâtü vesselâm; “Bu, kâfirlerin kötülüğünü açığa vurdukça, Rûh-ul-kuds bununla berâberdir” buyurdu. (İmâm-ı Rabbânî)
Rûhlar Âlemi: Maddî olmayan âlem. (Bkz. Âlem)
Hızır aleyhisselâm, rûhânî olarak dedi ki: “Biz, rûhlar âlemindeniz. Allahü teâlâ, bizim rûhlarımıza öyle kuvvet vermiştir ki, insan şeklini alırız. İnsanların yaptığı işleri, bizim rûhlarımız da yapar. İnsanların yaptığı gibi, yürür, durur ve ibâdet ederiz. (İmâm-ı Rabbânî)