Mânâsı kapalı âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler (Bkz. Âyet). Müteşâbihâta îmân etmeli, mânâsını Allahü teâlâya bırakmalıdır. Bunlar, Allahü teâlânın sevdiklerine bildirdiği sırların sembolleri, işâretleridir. Bunları anlıyanlar açıklamamışlardır.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: Sana Kur’ân’ı indiren O’dur (Allah’tır). Bunun bir kısım âyetleri açık ve kesindir.
Bunlar Kur’ân’ın esâsıdır. Diğer bir kısım âyetler de vardır ki müteşâbihâttır. İşte kalblerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve te’viline gitmek için Kur’ân’ın müteşâbih âyetlerine uyarlar. Hâlbuki, o müteşâbihin te’vilini yalnız Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan kimseler ise; “Biz ona (müteşâbihe) inandık. Açık ve kapalı bütün âyetler Rabbimiz tarafındandır” derler. Bunları ancak akılları tam olanlar iyice düşünür. (Âl-i İmrân sûresi: 7)
Muhkem olan (mânâsı açık olan âyetlere) uyunuz. Müteşâbihâta inanınız. Bunlara inandık hepsini Rabbimiz bildirmiştir deyiniz. (Hadîs-i şerîf-Akîdet-üs-Selef)
Müteşâbih iki kısımdır. 1)Lafzı (sözü) müteşâbih olan âyetler olup yirmi dokuz sûrenin evvellerindeki Sâd, Tâhâ, Elîf lâm mîm, Yâsîn gibi harflerdir. 2) Mânâsı müteşâbih olan âyetlerdir ki, görünen mânâsını vermek günâh olur. Meselâ İsrâ sûresinde; “Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir.” meâlindeki âyet-i kerîme gibi. Allahü teâlâ bununla neyi murâd ediyor ise öylece inandım demelidir. Bunun mânâsını ben anlayamam, ancak Allahü teâlâ bilir demek en iyi yoldur. Müteşâbih âyetlerin mânâsını ancak Allahü teâlâ ve Allahü teâlânın kendilerine İlm-i ledün (kendisi tarafından verilen ilim) ihsân ettiği derin âlimler, bildirdildiği kadar anlayabilir. Meselâ tefsîr âlimleri müteşâbihâttan olan “el” kelimesine
“kudret, gücü yetmek” mânâsını vermişlerdir. (Kâdızâde Ahmed Efendi, Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî, Râzî, Süyûtî)

in M