1. Bakmak. Göz atmak.
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, misvâkını ve tarağını yanından ayırmazdı.
Mübârek saçını ve sakalını tararken aynaya nazar eylerdi. Geceleri mübârek gözlerine sürme çekerdi. (İmâm-ı Ahmed Kastalânî)
“Allahü teâlâ mü’min bir kulunun gönlüne bir gecede üç yüz altmış defâ nazar eder” sözünün mânâsı; “Kalbin vücûda açılan üç yüz altmış penceresi vardır. Gönül, Allahü teâlânın zikriyle kaynayıp coşunca, Allahü teâlâ o kalbe nazar eder. Bu nazar ile kalbe doğan feyzler ve nurlar bu üç yüz altmış koldan bütün vücûda yayılır. Böyle nurların ve feyzlerin yayıldığı bir uzuv kendi hâline göre zevkle ibâdet eder. Yapılan tâat ve ibâdetlerden lezzet alır. (Ali Râmitenî)
Kalb hastalıklarının giderilmesi, Allah adamlarının tedâvisi ile olur. Bunların sözleri ilâcdır. Nazarları şifâdır. Onlarla berâber bulunanlar kötü olmaz. (İmâm-ı Rabbânî) Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazînedir.
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütübhânedir.
(M. Sıddîk bin Saîd)
2. Düşünme, inceleme.
Aklın nazarı ile elde edilen ilim (bilgi) iki çeşittir. Birincisi bedîhî yâni düşünmeye ihtiyaç olmadan ilk bakışta elde edilen bilgi. Meselâ; bütünün, parçasından büyük olduğunu bilmek böyledir. İkincisi, istidlâlî yâni, aklın düşünmesiyle elde edilen bilgi. Meselâ; kâinâta ve ondaki inceliklere bakarak, onun bir yaratıcısının bulunduğunu anlamak böyledir. (Sa’düddîn
Teftâzânî)