Dünyâyı hükmen terk etmek, (terk etmiş sayılmak) yâni her işte İslâmiyet’e uymak.
Meselâ zekâtı İslâmiyet’in gösterdiği yere seve seve vermek, komşu, akrabâ, fakir ve ödünç istiyenin hakkını gözetmek ve başkalarının hakkına tecâvüz etmemek (saldırmamak) ve malı zevk ve sefâya, eğlenceye vermemek. (Bkz. Dünyâ)
Din ile dünyâyı birlikte kazanmak imkânsızdır. Âhireti kazanmak istiyenin dünyâdan vazgeçmesi lâzımdır. Bu zamanda dünyâyı tamâmen terk etmek, kolay değildir. Resûlullah’a uymak şerefine kavuşmak için dünyâda olan her şeyden yüz çevirmek lâzım olmaz. Hiç olmazsa terk-i hükmî ile terk etmek lâzımdır. Yiyecekte, giyecekte ve ev kurmakta İslâmiyet’e uymak lâzımdır. O’nun emirlerini aşmamak lâzımdır. Altın ve gümüşün ve ticâret eşyâsının ve kırda, çayırda otlayan dört ayaklı hayvanların zekâtını vermek farzdır. Eğer farz olan zekât verilirse, dünyâ mallarının hepsi terk edilmiş demek olur. Böylece insan düyânın zararından kurtulmuş olur. Çünkü bir malın zekâtı verilince, o mal zarardan kurtulur. Demek ki dünyâ malını zarardan korumak için ilâç; malın zekâtını vermektir. (İmâm-ı Rabbânî)