Hazret-i Ali’ye düşman olan ve şeytana tapan kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka. İbâdiyye fırkasının kurucusu Abdullah bin İbâd’ın adamlarından Yezîd bin Enîse’ye uydukları için bu adı almışlardır. Emevî halîfelerinden Yezîd’in bunlarla hiçbir ilgisi yoktur.
Hâricîler yedi fırkadır. Bunlardan İbâdiyye fırkası, Abdullah bin İbâd adındaki kimsenin adamlarıdır. İbâdiyye fırkası dörde ayrıldı. Bunlardan Yezîd bin Enîse’nin adamlarına Yezîdî denildi. Yezîdîlere göre; Acemden bir peygamber gelecek, kendisine gökte yazılmış bir kitâb inecek, Muhammed aleyhisselâmın dîninden çıkacak, Sâbiiyye olacak yâni yıldızlara tapınacaktır. Küçük ve büyük her günâhı işleyen kimse kâfir olmaktadır. (Seyid Şerîf
Cürcânî) İleri sürdükleri bozuk fikirlerden dolayı tâkibe uğrayan Yezîdîler, on ikinci asırda Kuzey
Irak’taki Lâdeş vâdisine sığındılar. Âdî adlı birinin etrâfında toplanıp inanışlarını bölgedeki halk arasında yaydılar. Âdî’nin ölümünden sonra yerine kardeşinin oğlu ikinci Âdî geçti ve daha sonra da oğlu Şeyh Hasan reis oldu. Gün geçtikçe sayıları artan Yezîdîler üzerine Musul emiri İmâdüddîn Zengî kuvvet göndererek onları dağıttı. Âdî ve Yezîd bin Enîse’nin insan üstü varlıklar olduğunu kabûl eden ve müslümanlıkla hıristiyanlık karışımı bir inanca sâhib olan Yezîdîler, Osmanlılar zamânında da tâkibâta uğradılar. Osmanlı şeyhülislâmları, kendilerine müslüman adı verdikleri hâlde, helâle haram diyen, güneşe tapınan, iblise
(şeytana) tâzim gösteren ülü’l-emre yâni devlet başkanına karşı isyân eden Yezîdîlerin bulundukları yerin dâr-ül-harb olduğuna ve İslâm askerinin bunlarla harb edeceğine dâir fetvâ verdiler. Irak, Sûriye, Yemen, Âzerbaycan, Türkiye ve Hindistan gibi yerlere dağılmış olan
Yezîdîler bugün de mevcûddurlar. (M. Sıddîk Gümüş, Abbâs Azzâvî)
Yezîdîler, Arabî ve kürtçe yazılmış olan Kitâb-ül-Celve adlı kitâba çok önem verirler. Bu kitap, Maksimilyan Bütner tarafından Almanca’ya tercüme edilmiştir. Yezîdîler, iblise melek ve tâvûs derler. Şeytana söğeni öldürürler. Derdleri, belâları iblis yaratır derler. Lâdeş vâdisindeki Baadır köyünde bulunan ölülerini gidip dolaşmaya hac derler. Her gün güneş doğarken ona karşı dururlar. Sabah ilk ışık gelen toprağı öperler. Güneş batarken de ona yalvarırlar. Bu yaptıklarına namaz kılmak, ibâdet etmek derler. Ocak ayında üç gün oruç tutan
Yezîdîlerin okuma-yazma öğrenmesi ve sakal bırakması büyük günahtır. (M. Sıddîk Gümüş)