DOĞUM ve SONUÇLARI

    İslam hukukunda doğuma birtakım sonuçlar bağlanmış olup doğum sonrasında doğan çocuğun nesebinin sabit olması gibi bazı haklar veya onun beslenip büyütülmesi, akrabalar arası bakım mükellefiyeti gibi birtakım sorumluluklar söz konusu olabilmektedir.



    A) Nesep

    Geniş anlamda nesep bir kimsenin geldiği soy ile ilişkisini, kan ve hısımlık bağını ifade eder. Dar anlamda nesep ise çocuğun ana babasıyla hısımlık ilişkisidir.

    a) Nesebin Sübutu

    Çocuğun kendisini doğuran kadınla nesep ilişkisi kendiliğinden sabittir. Buna karşılık babasıyla olan nesep bağının kurulması şu üç yoldan birisiyle mümkündür. 1. Geçerli (sahih) bir evlilik. 2. Fasid bir evlilik veya evlilik şüphesiyle birleşme. 3. İkrar. Bu üç yolu incelemeden önce nesebin tesbitinde önemli bir yeri olan hamileliğin süresi üzerinde bir nebzecik durmak gerekir.

    Hamileliğin en az süresi hukukçuların ittifakıyla altı aydır. Azami süre ise ihtilaflıdır. Bazı hukukçular dokuz ay, bir sene, bazıları iki sene olarak kabul eder. Hatta bunu dört seneye çıkaran hukukçular bile vardır. Hamileliğin azami süresi ile ilgili olarak bu kadar farklı sürelerin öne sürülmesi bu ictihadların yapıldığı dönemdeki tıbbi bilgilerle yakından ilgilidir. Çünkü azami süre konusunda ne ayette ve ne de hadiste herhangi bir rakam verilmiştir. Hukukçular, dönemlerinin bilgileri ve biraz da şahsi gözlemleri ışığında bu kadar farklı süreler öngörmüşlerdir. Bu konuda günümüzde tıbbın belirttiği süreyi esas almak gerekmektedir.

    1. Geçerli Evlilik. Sahih (geçerli) bir evlilikte doğan çocuğun nesebi kocaya bağlanır. Yalnız bunun için çocuğun evlilikten en az altı ay sonra doğmuş olması, erkeğin adeten baba olacak yaşta bulunması ve karı kocanın birleşmelerinin imkan dahilinde olması gerekir. Hanefiler nesebin sübutu için ilk iki şartı yeterli görüp sonuncu şartı aramazlar.

    Kocası vefat eden veya boşanma iddeti bekleyen ve iddetinin bittiğini bildirmeyen kadın, vefat veya talaktan itibaren azami hamilelik müddeti içinde doğum yaparsa çocuğun nesebi kocaya bağlanır. Hatta talak ric‘i ise çocuk azami hamilelik müddetinden sonra da doğsa nesep yine kocaya bağlanır. Kadın iddetinin bittiğini bildirmiş, fakat bu bildirim tarihinden itibaren altı aydan daha kısa bir zaman içinde doğum yapmışsa her halükarda bu çocuğun nesebi kocaya bağlanır.

    2. Fasid evlilik. Böyle bir evlilikte nesebin sübutu için akid yeterli değildir; fiili birleşme de aranır. Çocuğun böyle bir birleşmeden en az altı ay veya daha fazla bir zaman geçtikten sonra doğmuş olması gerekir. Öte yandan fasid nikah üzerine meydana gelen ayrılıktan itibaren azami hamilelik müddeti içinde doğan çocukların nesebi de kocaya bağlanır.

    3. İkrar. Nesebin sabit olma yollarından birisi de ikrardır. İkrar yoluyla nesebin sabit olabilmesi için baba ile çocuk arasında bu ilişkiye uygun bir yaş farkının bulunması ve çocuk mümeyyizse onun da bu ikrarı kabul etmesi gerekmektedir.

    Nesep bu üç yoldan hangisiyle sabit olursa olsun sonuçları itibariyle aynıdır.

    b) Evlat Edinme

    Bu konuda son olarak evlat edinmeye temas etmek gerekir. İslam hukukunda kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukuki birtakım sonuçlar doğuran bir evlatlık kabul edilmiş değildir. Şu anlamda ki, evlat edinenle evlatlık arasında bu ilişki sebebiyle bir mahremiyet doğmaz. Aynı şekilde evlat edilenin asli nesebinin zayi edilmesi ve evlat edinenlerin nesebine kaydedilmesi ve buna bağlı olarak evlat edinenle evlatlık arasında tek veya çift taraflı bir mirasçılık ilişkisi de yoktur. Şu kadar var ki Osmanlı uygulamasında kimsesiz çocukların evlatlık adı altında ve hiçbir hukuki sonuç doğurmaksızın hayır sever kimseler tarafından bakılıp büyütülmesinin örneklerine de rastlanmaktadır. Şer‘iyye sicil defterlerinde oldukça çok sayıda bu tür evlatlık (tebenni) kaydına rastlanmaktadır. Bunların şer‘iyye sicillerine geçmiş olması mahkemece nafaka takdiri sebebiyledir. Mahkeme tarafından takdir edilmeyen nafakalar, harcayan kimse bakımından bağış sayılıp geri istenemeyeceğinden böyle kimsesiz birisini evlat edinenler gerektiğinde çocuğu geri isteyecek olanlara karşı ileri sürmek üzere mahkemeye nafaka takdir ettirmeyi müstekar bir uygulama haline getirmişlerdi. Osmanlılar’da karşımıza çıkan evlatlık uygulamasında İslamiyet öncesi Türkler’deki evlatlık uygulamalarının kalıntılarını görmek mümkündür.

    Günümüzde gerek kimsesiz çocukları sırf hayır yapmak için bakıp yetiştirmek amacıyla, gerekse çocuğu olmayan ailelerin kendi çocukları gibi büyütmek üzere evlat edinmeyi arzu ettikleri görülmektedir. Öteden beri muhafazakar aileler, çocuğun büyümesiyle ortaya çıkacağı düşünülen mahremiyet sebebiyle bu uygulamaya pek sıcak bakmamaktadırlar. Bununla birlikte toplumda kimsesiz çocukların büyütülüp iyi bir ortamda yetiştirilmesinin de çocuğu olmayan ailelerin evlatlık edinmesinin de yararları açıktır. Böyle olunca, iki yaştan küçük çocukların -neseplerinin korunması, anne ve babalarıyla irtibatlarının sağlanması kaydıyla evlatlık edinilip emzirilmesi ve böylece süt mahremiyeti konumuna çıkarılması, bu mümkün olmadığında bile mahremiyetle ilgili dini kayıt ve şartlara uyularak bu yolun işletilmesi mümkün görünmektedir.

    in Aile Hayatı Tags: doğum