Cem‘ kelimesi, sözlük anlamı itibariyle “iki veya daha fazla şeyi bir araya getirmek, toplamak” anlamlarına gelir. Cem‘in fıkıhtaki terim anlamı ise, “birbirini takip eden iki namazın (öğle ile ikindinin veya akşam ile yatsının), bu ikisinden birinin vaktinde, birlikte ve peşipeşine kılınması”dır. Eğer bu birlikte kılma birinci namazın vaktinde ise buna cem‘-i takdim, ikincisinin vaktinde ise cem‘-i te’hir denilir.
Alimler, hac zamanında Arafat’ta öğle ile ikindinin öğle namazının vaktinde birlikte kılınması (cem‘-i takdim) ve Müzdelife’de akşam ile yatsının yatsı namazının vaktinde birlikte kılınması (cem‘-i te’hir) konusunda görüş birliği etmişlerdir. Bu iki yer dışında iki namazı cemederek birlikte kılmanın caiz olup olmadığında ve cemetmeyi caiz kılan mazeretlerin neler olduğunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir.
Hanefi mezhebinde, hac zamanında Arafat ve Müzdelife’deki cem‘in dışında, iki namazın bir vakitte cemedilmesi caiz görülmez. Bununla birlikte Hanefiler’e göre yolculuk, yağmur gibi cem‘i mubah kılan mazeretlerin bulunması durumunda şöyle bir cem‘ uygulaması mümkündür: Bir namaz (öğle veya akşam), diğer namazın (ikindi veya yatsı) vaktinin girmesine yakın bir zamana kadar geciktirilip, bu namazın kılınmasından sonra diğerinin vaktinin girmesi ve bu namazın da kendi vaktinde kılınması mümkündür. Bu uygulamada, bir namaz hemen diğerinin ardından kılındığı için buna “cem‘ü’l-fiil” ve “cem‘ü’l-muvasala” denildiği gibi, bir namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde olmak üzere her namaz kendi vakti içinde kılınmış olacağı için buna “manevi cem‘” ve “şekli (suri) cem‘” de denilir. Bu şekildeki cem‘, yukarıda tanımı verilen gerçek anlamda bir cem‘ değildir. Çünkü bu uygulamada vakit değil, fiil birleştirilmektedir.
Ebu Hanife, arefe günü Arafat’ta birlikte kılınan öğle ve ikindi namazının cemaatle kılınmasını şart koştuğu halde diğer mezhepler bu şartı aramazlar. Cem‘ ile namaz kılınırken bir ezan okunur, fakat iki namaz için ayrı ayrı kamet getirilir. Öğle namazının farzı eda edildikten sonra sünnet kılınmaksızın ikindi namazına geçilir. İkindi namazı öğle namazına tabi olduğundan, öğle namazı herhangi bir nedenle sahih olmamışsa ikindi namazının da öğle ile birlikte iade edilmesi gerekir. Müzdelife’de ise akşam ile yatsı namazı tek ezan ve tek kamet ile kılınır. Akşamın farzı ile yatsının farzı arasında sünnet namaz kılınmaz. Arada sünnet kılınmışsa yatsı için tekrar kamet getirilir.
Diğer mezheplerde cem‘, belirli sebep ve şartlarla caiz görülmüştür. ŞiiCa‘feri mezhebinde ise, hiçbir mazerete gerek olmaksızın iki namazın bir vakitte cemedilmesi caizdir. Cem‘i kabul edenlere göre, iki namazın cemedilmesini caiz kılan sebepler, ayrıntıdaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa şunlardır: 1. Yolculuk (sefer), 2. Yağmur, çamur, kar, dolu, 3. Hastalık, 4. İhtiyaç ve meşguliyet.
1. Yolculuk. Hanefiler dışındaki çoğunluk alimler, yolculuğu bir mazeret kabul ederek, yolculukta cem‘ yapılmasını caiz görmüşlerdir. Ancak bazı ayrıntılarda aralarında görüş ayrılığı vardır. Buna göre Malikiler, cem‘ yapmanın caiz olabilmesi için yolculuğun yorucu bir yolculuk olmasını şart koşarken, Şafiiler ve Hanbeliler, yorucu olup olmamasına bakılmaksızın yolculuğun her halükarda cem‘ için bir mazeret olduğunu söylerler. Bu noktada Şafiiler, Malikiler’in ve Hanbeliler’in aksine, ayrı bir şart ileri sürerek, cem‘ yapmayı caiz kılan yolculuğun, herhangi bir yolculuk değil, namazların kısaltılmasını caiz kılan nitelik, süre veya mesafedeki yolculuk olduğunu söylerler. Bu arada yolculuğun türüne ve amacına bağlı olarak da bazı görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Kimi Malikiler, deniz yolculuğunu da sefer hükmünden istisna etmişlerdir.
2. Yağmur, Kar, Dolu. Yağmur, şiddeti konusundaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerinde, yolcu olmayan (mukim) kişiler için bir mazeret kabul edilmiş ve böyle günlerde namazın cem‘i belli şartlarla caiz görülmüştür. Malikiler ve Hanbeliler, sadece akşam ile yatsının mescidde cem‘-i takdim olarak cemedilmesini caiz görürken, Şafiiler buna öğle ve ikindinin cem‘ini de ilave etmişlerdir. Bu ve benzeri sebepler, evde değil, sadece mescidde cemaatle birlikte cem‘ yapmayı caiz hale getirir.
Şafiiler, yerlerin çamurlu olmasını cem‘ yapmayı caiz kılan mazeret kabul etmezken, Hanbeliler bunu bir mazeret saymış, Malikiler ise cem‘in caiz olabilmesi için çamurla birlikte zifiri karanlık durumunun bulunmasını şart koşmuşlardır.
3. Hastalık. Malikiler’e göre hasta bir kişi, ikinci bir namazın vaktine kadar durumunun namaz kılamayacak derecede kötüleşeceğinden veya bayılacağından endişe ediyorsa, cem‘ yapabilir. Hanbeliler de hastalık sebebiyle meşakkat söz konusu olduğunda cem‘i caiz görmüşler ve emzikli kadını, istihaze kanı gören kadını, özür sahibi kişileri ve her vakit için abdest almaktan aciz olan kişileri de aynı hükümde tutmuşlardır. Şafiiler’e göre ise hastalık sebebiyle cem‘ caiz değildir.
4. İhtiyaç, Meşguliyet ve Sıkıntı. İhtiyaç ve sıkıntı sebebiyle cem‘ genelde caiz görülmemiştir. Cem‘ konusunda en geniş görüşe sahip olan Hanbeli mezhebinde sıkıntı ve meşguliyetin cem‘i caiz kılacağı söylenmektedir. Hanbeli fakihi Ebu Ya‘la’nın bu hususta getirdiği ölçü şudur: “Cumanın ve cemaatle namazın terkedilmesini caiz kılan her sebep, cem‘i de caiz kılar”. İbazi mezhebine göre ise, namazın vaktinde kılınmasında sıkıntı doğuran her mazeret cem‘ için bir sebep teşkil eder. İbn Sirin, İbn Şübrüme, Eşheb gibi ünlü alimler ve bazı Şafii fakihleri, bir sebep olmaksızın cem‘ yapılmasını da -itiyat haline gelmemesi şartıyla caiz görmüşlerdir. Said b. Müseyyeb’in de bu yönde bir fetvası bulunmaktadır.
Mezheplerin cem‘ konusunda görüş ayrılığına düşme sebepleri üç noktada toplanabilir:
1. Namazların vakitlerini tayin eden hadisler yanında, cem‘ konusunda birbiriyle çelişir gözüken haberlerin bulunması. Bu durumda kimi alimler, cem‘ konusundaki haberlerin, vakitlemeye ilişkin hadisleri tahsis ettiğini ileri sürerek cem‘i caiz görürken, kimileri de cem‘ konusundaki haberleri te’vil ederek cem‘e karşı çıkmışlardır.
2. Arafat ve Müzdelife’de cem‘ yapmanın meşruluğunda ittifak vardır. Diğer zaman ve yerlerdeki namazın buna kıyas edilip edilmeyeceği tartışma konusu olmuştur. Bu kıyası caiz görenler, cem‘i de caiz görmüşlerdir.
3. Namazların müşterek vakitleri olup olmadığı noktasındaki tartışma da, cem‘ konusundaki görüş ayrılığının önemli bir nedeni olmuştur.
Beş vakit namazın ilk ve son vakitleri, ayrıntıdaki ihtilaflar bir yana, bellidir ve herkes tarafından kabul edilmektedir. Ca‘feri mezhebinin vakit anlayışı, Ehl-i sünnet’ten farklı olup, olağan durumlarda bile cem‘e imkan veren bir şekildedir. Şiiler genelde cem‘ yaparak namaz kıldıkları için, onların namazı üçe indirdiği zannedilir.
Burada cem‘i caiz görenlerin ve caiz görmeyenlerin gerekçelerini tartışmayacağız. Hanefiler iki yer dışında cem‘i kabul etmemiş, diğer mezhepler belli mazeretler sebebiyle cem‘i kabul etmişlerdir. Hanefi mezhebinin görüşü, teorik olarak daha tutarlı ve savunulabilir olmakla birlikte, günümüzde cem‘in yapılmasının namaz kılanlara sağlayacağı birtakım kolaylıklar bulunmaktadır. Cem‘ yapmak sonradan ortaya çıkmış, uydurulmuş bir uygulama değildir. Nitekim Arafat ve Müzdelife’de cem‘ yapılacağını bütün mezhepler söylemektedir. Bunun yanında Hz. Peygamber’in çeşitli zamanlarda ve çeşitli durumlarda iki namazı birleştirerek bir vakitte kıldığı yönünde rivayetler bulunmaktadır. Gerek Arafat ve Müzdelife’deki cem‘in, gerekse öteki rivayetlere göre çeşitli zamanlarda yapılan cem‘in gerekçesi ve hikmeti namaz kılanlara kolaylık sağlanmasıdır. Hz. Peygamber’in, korku ve yolculuk durumu olmaksızın da öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birlikte kıldığına dair rivayetler bulunduğu gibi (Muvatta, I, 144; Müslim, “Salatü’lmüsafirin”, 49), bazı sahabilerin de cem‘ yaptığı nakledilmektedir.
Cem‘in Arafat ve Müzdelife dışında caiz olmadığını savunan Hanefiler ise büyük ölçüde, namazların belli vakitlere göre belirlendiğini bildiren ayetlere (el-Bakara 2/238; en-Nisa 4/103) ve Cibril’in peş peşe iki gün Hz. Peygamber’e imamlık yaparak namazların ilk ve son vakitlerini göstermesine dayanmışlardır. Bu ayetler ve bu rivayet, her bir namazın kendine özel bir vakti bulunduğuna ve bu vaktin öncesine veya sonrasına alınmasının caiz olmadığına delalet etmektedir. Hanefiler ayrıca, namazın kasten geciktirilerek vaktinin çıkmasına yol açmayı tehditli ifadelerle yasaklayan hadislere ve İbn Mes‘ud’dan gelen mukabil rivayetlere de tutunmuşlardır.
Namaz için özel vakitler konulmuş ve bu vakitler namazın vücubu için sebep kılınmıştır. Kur’an’da mücmel olarak belirtilen vakitler, Hz. Peygamber tarafından belirlenmiş ve namaz vakitleri tevatürle sabit olmuştur; tevatürle sabit olan bir şeyi de haberi vahidle terketmek kesinlikle caiz değildir. Şu kadar ki, namaz vakitlerini fiili olarak uygulayan ve belirten Hz. Peygamber olduğu gibi, cem‘in meşruiyetini söz ve fiili ile belirten de odur. Sünnetin bir kısmı alınıp bir kısmı atılamayacağına göre, bunların arasını uzlaştırmak gerekir.
Buna göre, olağan ve normal durumlar için beş vakit namazın vakitlerine titizlikle uyulması kuraldır. Ancak bazı özel durumlarda, ihtiyaç ve zaruret sahiplerine de cem‘ ruhsatı tanınmış olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Cem‘, bir ruhsat ve kolaylaştırmadır; gerektiğinde bu ruhsattan istifade edilmelidir. Sünni fıkıh mezheplerine göre kural, her namazın kendi özel vaktinde kılınmasıdır. Ancak geçerli bir mazeretin olması durumunda cem‘ yapılabilir. Namaz dinin direği kabul edildiği için, hiçbir mazeret nedeniyle terkine izin verilmemiş, fakat kılınabilmesi için birtakım kolaylıklar getirilmiştir. Bu bakımdan olağan dışı durumlarda, alışkanlık haline getirmemek kaydıyla ve belirli şartlarla cem‘ yapılabilir. Namazı vaktinde kılmalarında bir sıkıntı ve güçlük söz konusu olan kişilerin, kendi durumlarını yukarıdaki bilgi ve ruhsatlar çerçevesinde değerlendirerek netice itibariyle Allah’a karşı şahsi sorumluluğunu ilgilendiren bu konuda kendilerinin karar vermesi en uygun olan yoldur. Ayrıca bilinmelidir ki, cem‘-i takdim veya cem‘-i te’hir yapmak, namazın amacının gerçekleşmesi bakımından, namazın kazaya kalmasından daha uygun bir çözüm olarak görünmektedir.
Cem‘ Yaparken Dikkat Edilecek Hususlar
Sabah namazı hiçbir şekilde cemedilemez. Cem‘ yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı arasında olabilir.
Şayet cem‘-i takdim yapılacaksa, mesela öğle ile ikindi, öğlenin vaktinde birlikte kılınacaksa, öğle namazına başlarken cem‘ yapmaya niyet etmek gerekir. Kimilerine göre, birinci namazı bitirmedikçe de niyet edilebilir. Cem‘-i tehirde ise, birinci namazın vakti içerisinde cem‘ yapmaya niyet etmek gerekir. Aksi takdirde, namazı vaktinden sonraya ertelemiş olur ki bu haramdır.
Cem‘-i takdimde, sırayı gözetmek (tertibe riayet etmek) gerekir. Öğle ile ikindi cem‘ ediliyorsa önce öğle, sonra ikindi kılınmalıdır. Cem‘-i te’hirde ise sıraya riayet edilmezse Hanbeliler’e göre sahih olur; Şafiiler’e göre de sahih olmakla birlikte ikinci namaz kaza olarak kılınmış olur.
Cem‘ yapılırken, iki namazın ara vermeksizin peşi peşine kılınması (muvalat) gerekir. Malikiler, birlikte kılınan iki farzın arasına nafile katmayı dahi uygun görmemişlerdir. Şafii ve Hanbeliler’e göre eğer cem‘ birinci namazın vaktinde yapılıyor (cem‘-i takdim) ise, peş peşelik şarttır; ikinci namazın vaktindeki yapılıyor ise bu şart değildir. İki namaz arasında verilebilecek aranın belirlenmiş bir miktarı olmayıp, abdest alacak ve kamet getirecek kadar bir süre olduğu söylenmektedir.
Akşam ile yatsının cem‘-i takdim olarak birlikte kılınması durumunda vitir namazının ne olacağı konusunda da ağırlıklı görüş, bunun yatsı namazına tabi olduğu ve dolayısıyla yatsı namazı kılındıktan sonra kılınabileceği yönündedir.