Mekruh sözlükte “sevilmeyip kerih, nahoş görülen şey” demektir. Bunun mastarı olan kerahet de sözlükte “çirkinlik, sevimsizlik, bir şeyi sevmemek ve hoşlanmamak” gibi anlamlara gelir. Fıkıh terimi olarak ise mekruh, şariin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan tarzda istediği fiil ve davranışlardır. Gerek şariin bu tarz yasaklaması gerekse bu yasaklamanın sonucu kerahet diye anılır; yasaklanan fiil için de mekruh terimi kullanılır. Mekruh da haram gibi meşru olmayan fiil ve davranış olmakla birlikte, aralarında bazı farklılıklar bulunmaktadır.
Bir fiilin mekruh olduğunu tesbit edebilmek için nasların iyi incelenmesi gerekir. Zira şari‘ bu hususu değişik üslup ve şekillerde göstermiş olabilir:
a) Şari‘, bir fiilin yapılmamasını istemek üzere kerahet lafzını kullanmış olabilir. Mesela, “Allah, size dedikodu yapmanızı, çok soru sormanızı ve mal mülk ziyan etmenizi mekruh kılmıştır” (Buhari, “İstikraz”, 19) hadisinde, dedikodunun, çok soru sormanın ve mal mülk ziyan etmenin mekruh olduğu bildirilmiştir.
b) Şari‘, bir fiilin yapılmamasını istemek üzere, kendisinde haramlığa değil, mekruhluğa delalet eden bir karinenin bulunduğu yasaklama ifadesi kullanmış olabilir. Mesela “Allah nezdinde helallerin en sevimsizi boşamadır” (İbn Mace, “Talak”, 1) hadisinde, helal lafzı kullanıldığından şari‘ tarafından istenmeyen bu fiilin haram değil, mekruh olduğu anlaşılmaktadır.
c) Şari‘ bazan da fiilin yapılmamasının tercihe şayan olduğunu dolaylı bir üslupla istemiş olabilir. Mesela, Hz. Peygamber, “Mehrin en iyisi en kolay olanıdır” hadisinde mehirde aşırılığın terkedilmesini teşvik etmiş ve mehirde aşırılığa gitmenin mekruh olduğunu zımnen ifade etmiştir.
Mekruh fiil işleyen cezayı hak etmez; bazan kınanma ve azarlamaya müstehak olur. Ancak mekruh fiili Allah rızası için terkeden, kişi, övülmeye ve sevaba müstehak olur.
Bu açıklamalar fakihlerin çoğunluğuna göredir. Hanefi fakihlere göre ise mekruh iki nevidir:
a) Tahrimen Mekruh
Bu, şariin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği bir fiil olmakla birlikte, bu talep haber-i vahid gibi zanni bir delil ile sabit olmuştur. Bu tür mekruh harama yakın olup, vacibin karşıtıdır. İki kişi arasında yapılan bir akdi bozmak üzere yeni bir fiyat teklif etmek, başkasının evlenme teklifinde bulunduğu kadına evlenme teklifinde bulunmak gibi. Vaciplerin terkedilmesi de mekruhtur. Bu nevi mekruhun hükmü, haram bir fiili işleyenin hükmü gibidir, yani cezayı gerektirir. Ancak haramdan farkı, bunu inkar eden kişi kafir olmaz.
Fakihlerin çoğunluğu haramı, tahrimen mekruhu da kapsayacak şekilde tanımlar. Onlara göre haram “şariin yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda kat‘i veya zanni bir delil ile istediği fiil”dir. Şu halde Hanefiler’in tahrimen mekruh olarak değerlendirdikleri fiillere, diğer mezhep fakihleri haram demektedirler. Hanefiler’den İmam Muhammed de tahrimen mekruhu haram olarak nitelendirmekle birlikte, zanni delil ile sabit olduğundan onu inkar edenin küfrüne hükmedilemeyeceği kanaatindedir.
b) Tenzihen Mekruh
Bu, şariin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiildir. Bu tanım, cumhur-ı fukahanın mekruh tanımına uygundur. Tenzihen mekruh, helale yakın olup, mendubun karşıtıdır. İkindi namazından sonra, güneşin batmasından az önce nafile namaz kılmak, soğan, sarımsak yiyerek camiye gitmek, abdest alırken suyu israf etmek gibi fiiller bu kısma örnek verilebilir. Bu nevi mekruhun hükmü, herhangi bir cezayı ve kınanmayı gerektirmemesidir. Ancak tenzihen mekruh hükmündeki fiili istemek, üstün ve faziletli olan davranış tarzının terkedilmesi demektir.
Dini literatürde yer alan ve özellikle ibadetler alanında sıklıkla söz konusu edilen mekruhlar -mendublarda olduğu gibi mükellefleri dini hayata, haramdan, kötü ve çirkin işlerden uzak durmaya hazırlayıcı, dini vecibelerin daha anlamlı ve verimli şekilde ifa edilmesini destekleyici bir işlev taşır. Aynı şekilde mekruhlardan kaçınma, Hz. Peygamber’in önerilerini, güzel ahlak ve yaşayışını, İslam toplumlarının ortak kültürünü, tecrübe birikimini ve ahlaki değerlerini iyi izleyebilmek açısından da son derece önemlidir.