Mendup, teşvik edilen, yapılması kesin olmayan bir tarzda istenen, yani farz ve vacip olmayan davranışların genel adıdır. Hanefi fıkhında, farz ve vacip dışında yapılması uygun görülen davranışlar –kuvvetliden zayıfa doğru olmak üzere–; sünnet, müstehap (mendup) ve adab olarak sıralanır. Diğer mezheplerde ise mendup, bir bağlayıcılık söz konusu olmaksızın yapılması istenen şey olarak tanımlanır. Bu mezheplerin mendup anlayışı, Hanefiler’in sünnet anlayışına oldukça yakındır. Burada fıkıh ilmindeki kullanımıyla sünnet ve müstehap kavramları ele alınacaktır.
a) Sünnet
Sünnet, Hz. Peygamber’in söz, fiil ve onayının genel adı olup fıkıh usulünde Kur’an’la birlikte İslam’ın asli iki kaynağını ve delilini teşkil eder. Füru-ı fıkıhta, özellikle de teklifi hüküm açısından sünnet ise, Hz. Peygamber’in farz ve vacip kapsamı dışında kalan yani kesin ve bağlayıcı olmaksızın tavsiye ve örnek olma niteliğini taşıyan söz ve fiillerinin genel adıdır. Hanefiler’in dışındaki fakihler, Allah ve Resulü’nün kesin ve bağlayıcı olmayan tarzda yapılmasını istediği veya tavsiye ettiği fiillerin tamamını kapsamak üzere mendup terimini kullanırlar. Diğer bir ifadeyle, Kur’an ve hadislerden gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak bir fiilin yapılmasının kesin ve bağlayıcı olmayan tarzda istendiği yani tavsiye edildiği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu tür fiillere topluca mendup denilir. Mesela boşanmalarda şahit bulundurulmasını, borçluya mühlet verilmesini, akidleşmelerin yazılmasını emreden ayetler fakihlerin çoğunluğunca böyle anlaşılmıştır. Mendubun da önem derecesine göre kendi içinde sünnet, müstehap, fazilet, adab gibi terimlerle ifade edilen bir derecelendirmeye tabi tutulduğu görülür. Bu itibarla sünnet, mendup grubu içinde yani yapılması iyi ve güzel olan, tavsiye edilen fakat terkedilmesinde bir günah ve cezanın terettüp etmediği fiiller grubunda en üst sırayı işgal eder. Hanefiler’in ise mendubu genelde müstehap manasında kullandıklarını bu arada belirtmek gerekir.
Sünnet kendi içinde üç kısma ayrılır: Müekked sünnet, gayr-i müekked sünnet, zevaid sünnet. Hz. Peygamber’in devamlı yaptığı, sırf bağlayıcı ve kesin bir emir olmadığını göstermek için nadiren terkettiği fiillere müekked sünnet denilir. Bunlar bir bakıma dini vecibeler için koruyucu ve tamamlayıcı bir nitelik de taşımakta olup önem yönüyle farz ve vacipten sonra üçüncü sırayı işgal eder. Mesela abdest alırken ağza ve burna su verme, sabah namazının sünneti, ezan, kamet, cemaatle namaz böyledir. Bu nevi sünneti yerine getiren Allah katında hoş karşılanır, övgüye layık görülür, sevap kazanır. Terkeden cezaya ve günaha çarptırılmasa da dinen azarlanmayı ve kınanmayı hak eder. Öte yandan farz namazların cemaatle kılınması, ezan gibi dini şiarlardan olan sünnetin fert planında terki caiz olmakla birlikte toplum olarak terk ve ihmali caiz görülmez.
Hz. Peygamber’in ibadet ve taat türünden olup bazan yaptığı bazan da terkettiği veya çoğu zaman yaptığı bazan da terkettiği fiil ve davranışlara gayr-i müekked sünnet denilir. Nafile ve müstehap, hatta mendup tabirleri de çoğu kez bu anlamda kullanılır. İkindi ve yatsı namazlarının farzlarından önce kılınan dörder rekatlık namazlar, vacip kapsamında olmayan infak ve yardım böyledir. Bu tür sünneti yerine getiren sevap ve övgüye layık görülür, terkeden dinen kınanmaz. Bu iki sünnet (müekked ve gayr-ı müekked) çeşidine “hüda sünneti” de denir.
Hz. Peygamber’in, Allah katından bir tebliğ veya Allah’ın dinini açıklama niteliği taşımaksızın insan olması itibariyle yaptığı normal ve beşeri davranışlara ise zevaid sünnet veya adet sünneti denilir. Hz. Peygamber’in giyim ve kuşam tarzı, yeme ve içme tarzı, zevkleri, kına ile saç ve sakalını boyamış olması böyledir. Esasen bu fiiller dini mükellefiyet çerçevesinde değildir. Yapılması dinen tavsiye de edilmemiştir. Bununla birlikte bir müslüman Hz. Peygamber’in bu tür davranışlarını ona olan sevgi ve bağlılığından dolayı yaparsa sevap ve övgüye layık olur. Terkederse kınanmaz ve günah işlemiş olmaz.
Farz namazlardan önce ve sonra kılınması sünnet olan namazlar için, Şafii mezhebinde ayrıca vitir namazı ve şevvalde tutulan altı gün oruç için revatib sünnet tabiri kullanılır. Fakihlerin çoğunluğuna göre teravih namazları da revatib sünnetler arasındadır.
b) Müstehap
Sözlükte, “sevimli olan, tercih edilen ve güzel bulunan iş” demektir. Hz. Peygamber’in bazan işleyip bazan terkettiği, alimlerin ve salih kulların öteden beri yapageldikleri ve tavsiye ettikleri fiil ve davranışlara dini terminolojide müstehap denilir. Müstehaplar ibadetlerin ve beşeri ilişkilerin daha güzel ve verimli olmasını sağlayan adab ve ahlak kuralları niteliğindedir. Mesela sabah namazının ortalık aydınlanıncaya kadar, sıcak mevsimlerde öğle namazının serin vakte kadar geciktirilmesi, akşam namazında acele edilmesi böyledir. Müstehabın terki dinen kınamayı gerektirmeyip sadece evla ve güzel olanı terk manası taşır. Müstehap çoğu kez mendup, nafile, tatavvu, adab gibi tabirlerle eş anlamlı olarak kullanılır ve yapılması terkinden evla olan fiiller arasında en alt sırayı işgal eder. Bundan sonra yapılması ile terkedilmesi müsavi olan mubah fiiller gelmektedir. Sünnet ve müstehap fiiller, daha genel ifadeyle mendup fiiller, farz ve vacip grubundaki dini ödevlerin ve bütün beşeri-sosyal ilişkilerin daha anlamlı ve verimli olmasına yardımcı olan, bir bakıma onları koruyan, onlara maddeten ve ruhen hazırlık niteliği taşıyan yardımcı fiillerdir. Bir yönüyle Hz. Peygamber’in güzel ahlakını, tavsiye ve teşviklerini bir yönüyle de İslam toplumlarının ibadet hayatıyla ilgili olumlu çizgisini ve tecrübe birikimlerini yansıtır. Müstehap ve sünnetlerin devamlı terki vaciplerde ve farzlarda da tembellik ve ihmale yol açabileceğinden doğru bulunmamıştır.