MEDİNE’DE MESCİD-i NEBİ’Yİ ve PEYGAMBERİMİZ’İN KABRİNİ ZİYARET

    Medine-i Münevvere, Hz. Peygamber’in hicret yurdudur. Resul-i Ekrem Efendimiz hicretten sonra burada yerleşip Hz. Aişe’nin odasında vefat etmiş ve vefat ettiği yere defnedilmiştir. Daha sonra Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in de defnedildiği bu yer, mescidin genişletilmesi sebebiyle, halen Mescid-i Nebi’nin içinde bulunmaktadır. Resulullah’ın mübarek cesedini sinesinde saklayan yer, şüphesiz yeryüzünün en şerefli yeridir.



    Kabr-i saadeti ziyaret ise, mendup ve müstehap işlerin en üstünü olup Allah’a yaklaşma ve Resulullah sevgisini gönüllere nakşetmenin en etkili yoludur. Bu sebeple İslam bilginleri hacceden her müslümanın hacdan önce veya sonra Resulullah’ın kabrini ziyaret etmesini vacip derecesinde önemli saymışlar, bir zaruret bulunmadıkça bunun ihmalini büyük bir gaflet ve duygusuzluk olarak değerlendirmişlerdir. Gerçekten hacceden her müslümanın, hacdan önce veya sonra mutlaka Medine’de Mescid-i Nebi’yi ve Hz. Peygamber’in kabrini de ziyaret etmesi, terkedilmeyen bir sünnet olarak devam edegelmiştir.

    Şüphesiz Allah’ın resulünün yaşadığı mekanları görmek, yürüdüğü yerlerde yürümek, ashabının kabirlerini ziyaret etmek, onlarla ilgili hatıraları yadetmek, vahyin indiği ve tebliğ edildiği bu kutsal yerlerin havasını solumak, her müslümanın en tatlı özlemidir. İşte bu duygularla kendisini ziyaret edenler için Resul-i Ekrem “Beni vefatımdan sonra ziyaret edenler, hayatımda ziyaret etmiş gibidir” (Darekutni, II, 278, nr. 192; Beyhaký, Şuabü’l-iman, III, 488, nr. 4151; es-Sünenü’l-kübra, V, 246), “Kabrimi ziyaret edenlere şefaatim sabit bir hak olur” (Darekutni, II, 278, nr. 194; Beyhaký, Şuabü’l-iman, III, 490, nr. 4159), “Kim, gönlünde beni ziyaretten başka hiçbir düşünce bulunmaksızın, beni ziyarete gelirse, kıyamet günü ona şefaatçi olmak benim üzerimde bir hak olur” (Taberani, el-Evsat, V, 275, nr. 4542) buyurmuştur.

    Ziyaret Adabı

    Resulullah’ı ziyaret için Medine’ye giderken, Mescid-i Nebi’yi ziyarete ve orada namaz kılmaya da niyet edilir. Çünkü bu mescid, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa gibi içinde namaz kılmak üzere uzak yerlerden sefer yapılacak üç mescidden biridir. Burada kılınan bir namaz, Mescid-i Haram dışında, diğer mescidlerde kılınan bin namazdan sevap yönünden daha üstün görülmüştür (Buhari, “Salatü fi mescidi Mekke”, 1). Yolculuk esnasında çokça salatü selam söylenir. Medine uzaktan görülünce: “Allahım, burası senin peygamberinin haremidir, vahyinin indiği mübarek yerdir. Bu kutsal yeri benim için cehennemden korunma, azaptan ve hesaptan güvence kıl!” diye dua edilir.

    Medine’de kalınacak yere yerleşildikten sonra abdest tazelenir, mümkünse gusledilir. Varsa güzel kokular sürünüp temiz bir kıyafetle, salavat-ı şerife okunarak ve Resulullah (s.a)’ın civarında bulunulduğu ve onun huzuruna varılacağı düşünülerek Mescid-i Nebi’ye gidilir. “Babüsselam” veya “Babü’l cibril” denilen kapıların birinden mescide girilir. Kerahet vakti değilse, iki rek‘at “tahiyyetü’l-mescid” kılınıp dua edilir. Bu namazın, mümkün olursa Hz. Peygamber’in “Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” (Buhari, “Salatü fi mescidi Mekke”, 5) buyurduğu “Ravza-i Mutahhara” denilen yerde kılınması uygun olur. Resulullah’a hayatta iken nasıl hürmet ve tazim gerekli ise, vefatından sonra da aynı şekilde gereklidir. Bu sebeple Hz. Peygamber ziyaret edilirken bağırarak selam verilmez, yanında yüksek sesle dua edilmez, saygısız ve edebe uymayan davranışlarda bulunulmaz. Hücre-i saadetin duvarına kadar sokulunmaz, duvarlarına el sürülüp öpülmez, etrafı tavaf edilmez, karşısında eğilinmez. Bu tür davranışlar mekruhtur ve çirkin bid‘atlardır. Hele kabr-i saadete karşı secde kesinlikle haramdır; ibadet kastıyla yapılırsa küfürdür. Tahiyyetü’l-mescid kılınıp istenilen dualar yapıldıktan sonra tevazu, edep ve sükunetle, yaklaşık 1.5 metre kalıncaya kadar kabr-i saadete yaklaşılıp Resulullah’a yönelerek, başı hizasında durulur. Resulullah’ın kendisini görüp sözlerini işittiğini düşünerek ve selamını kabul buyurup, duasına “amin” diyeceğini ümit ederek, “es-Selamü aleyke ya seyyidi ya Resulellah, es-selamü aleyke ya nebiyyallah.” (Selam sana ey efendim, ey Tanrı elçisi! Selam sana ey Tanrı habercisi) diye ilgili kitaplarda örnekleri bulunan selam ve dualar okunur. Sonra 1 metre kadar sağ tarafa ilerlenip Hz. Ebu Bekir’in başı hizasında, daha sonra 1 metre kadar daha ilerlenip Hz. Ömer’in başı hizasında durulur. Onlara da selam verilip dua edilir. Tekrar Hz. Peygamber’in başı hizasına dönülüp kıbleye yönelerek dua edilir. Daha sonra “Ravza-i Mutahhara”da istenilen dualar yapılır ve namaz kılınır.

    Medine-i Münevvere’de kalınan süre içinde beş vakit namazın Mescid-i Nebi’de kılınmasına özen gösterilir. Halk arasında Medine’de sekiz gün kalıp kırk vakit namaz kılmanın gerekli olduğu kanaati yaygın hale gelmiş ise de, fıkıh kitaplarında böyle bir kayıt olmadığı gibi Hz. Peygamber’den bu görüşü destekleyen güvenilir bir rivayet de mevcut değildir. Önemli olan Medine’de şu kadar süreyle kalmak veya şu sayıda namaz kılmaktan çok, az olsun çok olsun kalınan süreyi en iyi şekilde değerlendirmek, kılınan namazları kalp huzuru ve edeple ifa edebilmektir. Resulullah’ın kabr-i saadetleri tenha zamanlar kollanarak sık sık ziyaret edilir. Boş zamanlar Mescid-i Nebi’de kaza namazı, Kur’an-ı Kerim kıraati, salatü selam, zikir ve tesbihatla değerlendirilir.

    Medine’den ayrılırken de Resulullah ziyaret edilerek veda edilir. Uygun bir yerde, mümkünse Ravza-i Mutahhara’da iki rek‘at şükür namazı kılınıp, bu kutsal yerleri tekrar ziyaret ve salimen memlekete dönmek dua ve niyazı ile Mescid-i Nebi’den çıkılır.

    Mekke ve Medine’de ziyaret edilmesi uygun olan yerlerle ilgili bilgiler ve gerek buralarda, gerek hac esnasında okunacak dua örnekleri, “Hac Rehberi” olarak hazırlanmış kitaplarda mevcuttur.