Toplumsal huzuru ve güvenliği tehdit eden bir diğer yanlış davranış da haksız iktisaptır. Bu tabirle, hukuki bir sebebe dayanmadan bir şahsın mal varlığının başkası aleyhine çoğalması kastedilir.

    İslam hukuku şahıslar arası hukuki ve medeni ilişkilerde rıza pensibine büyük önem vermiş, izni ve rızası bulunmadan bir kimsenin malında tasarrufta bulunmayı, ondan kazanç sağlamayı yasaklamıştır. Meşru bir sebebe dayanmaksızın bir mal edinme sadece yasaklanmakla kalmamış, Hz. Peygamber tarafından, “Hiçbiriniz kardeşinin herhangi bir malını ciddi olarak veya şaka yoluyla almasın. Biriniz arkadaşının bir değneğini bile alsa onu iade etsin” (Ebu Davud, “Edeb”, 93; Tirmizi, “Fiten”, 3), “Bir şeyi alan el, onu hak sahibine vermediği sürece tazminle mükelleftir” (Ebu Davud, “Büyu‘“,90) buyurarak haksız şekilde iktisap edilen şeylerin hak sahibine iadesi de istenmiştir.



    İslam hukukçularının üzerinde durduğu haksız iktisap türleri olarak; borç olmayan bir şeyin ödenmesi, başkası adına zarureten yapılan ödemeler, mesela ortak malı veya başkasının malını korumak için yapılan ödemeler, akid olmadan ve bir ücret kararlaştırılmadan bir kimseyi çalıştırma, evinde oturma, arazisini ekip biçme, iki malın birbirine karışması veya bitişmesi gibi örnekler sayılabilir. Bu ve benzeri durumlarda başkasının malını veya yararını hukuki bir sebep bulunmadan iktisap eden kimsenin, aldığı şeyi hak sahibine iade etmesi dini ve hukuki bir borçtur. Bu şekilde malı eksilen kimsenin de bunu talep hakkı vardır. Böyle durumlarda yargı daha çok zahiri delillere göre hareket ettiği için, mağdur taraf çoğu zaman yargı yoluna gidemez veya hakkını ispat edemez. Fakat malına haksız kazanç karıştığına inanan kimsenin, yargı kararına bakmaksızın bu hakkı sahibine iade etmesi gerekir. Bile bile bunu yapmazsa, başlangıçta olmasa bile sonuçta gasıp hükmünü alır, malına haram karıştırmış olur.