Hukuki ve Ticari Hayat



    J) Havale

    Sözlükte, “bir şeyi bir yerden başka bir yere taşıma, gönderme” anlamına gelen havale, İslam hukukunda, borcun bir kimsenin zimmetinden başka bir kimsenin zimmetine nakledilmesini ifade eden bir terimdir (Mecelle, md. 673). Havale akdi, İslam hukukunda akid ve hukuki işlemlerin tabi olduğu genel kurallara tabidir. Havale işleminin hukuken kurulabilmesi (in‘ikad) ve muteber olabilmesi (sıhhat) için, ilgili tarafların rızası, ehliyeti ve havale konusu ile ilgili bazı şartlar aranır. Havalede her üç tarafın rızasının da bulunması halinde akdin geçerliliğinde ihtilaf yoktur. Yeni borçlu ile alacaklı arasında yapılan anlaşma Hanefiler’e göre yeterli olup birinci borçlunun rızasının bulunması şart değildir (Mecelle, md. 681). Diğer hukuk ekolleri ise bunu şart görürler. Birinci borçlu ile alacaklı arasında yapılan anlaşmanın ise yeni borçlunun rızasına ihtiyaç hissettireceği açıktır (Mecelle, md. 683). Evvelki borçlu ile yeni borçlu arasında borcun nakliyle ilgili anlaşmanın geçerlilik kazanması İslam hukukçularının çoğunluğuna göre, alacaklının rızasına bağlıdır. Çünkü kişilerin ödeme imkanları farklı olduğundan, alacaklının borcun naklinden dolayı zarar görme ihtimali vardır. Bir kısım İslam hukukçusu ise bunu caiz görür. Tarafların ivazlı akid ehliyetine sahip bulunması, havale konusu borcun da zimmette sabit olabilen cinsten, belli, meşru ve bağlayıcı bir borç olması şartları aranır.

    Havale işleminin hukuki sonucu İslam hukukçuları arasında tartışmalıdır. Hanefi müctehidlerin çoğunluğuna göre havale işlemi sonunda borçlu borcundan kurtulmuş olur. Hanefi müctehidlerden Züfer’e göre havale asıl borçluyu borçtan kurtarmaz. Borcun nakline gelince, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre havale, borcu eski borçlunun zimmetinden yeni borçlunun zimmetine nakleder. Havale işlemi sonunda birinci borçlu ve ona bağlı fer‘i borçlular borçtan kurtulmuş olur. Mecelle’de bu görüş tercih edilmiş olup (md. 690), diğer hukuk ekollerinin de görüşü bu yöndedir. Ancak Hanefi mezhebinde belli durumlarda borcun ödenmemesi halinde alacaklıya asıl borçluya rücu imkanı tanınmıştır. Hanefi imamlardan İmam Muhammed’e göre ise, havale sadece alacağı yeni borçludan talep hakkı doğurur, borcun aslı havale eden birinci borçlunun zimmetinde devam eder.

    Günümüzde yaygın olan poliçe ve çek gibi kıymetli evrak yoluyla borcun nakli usulü, ilk dönemlerden beri müslüman toplumlarda uygulanagelmiştir. Poliçe ve süftece usulünün müslüman toplumlarda uzun bir geçmişinin ve Batı toplumlarına göre beş asırlık bir önceliğinin bulunduğu, hatta poliçe usulünün Batı’ya Endülüs müslümanları ve Haçlı seferleri kanalıyla geçtiği görüşleri vardır. Geniş bir coğrafya üzerinde yüzyıllar süren bir medeniyet kuran müslümanların günlük ticari ihtiyaçlarını karşılayacak yeni usuller bulmakta gecikmemeleri tabiidir. Çünkü İslam hukukunun asli kaynakları olan Kur’an ve Sünnet özellikle borçlar ve ticaret hukuku alanında genel ilkeler belirtmekle yetinmiş, her topluma kendi şartlarına uygun hukuki ayrıntıyı düzenleme, çözüm ve usuller bulma yetki ve fırsatı tanımıştır. Alacağın ve borcun naklini konu alan havale ile ilgili birçok hukuki görüş ve tartışmaların yapılmış ve bu konuda zengin bir hukuk doktrininin meydana gelmiş olmasında, İslam’ın bu esnek tavrının yanı sıra, farklı müslüman toplumların değişik ihtiyaçları ile karşılaşılmış olmasının da önemli payı vardır.