C) İslam Ahlakının Bir Bilim Dalı Olarak Ortaya Çıkışı
a) İlk Gelişmeler ve Örnek Eserler
İslam’ın ilk yüzyılında ahlak genellikle yukarıda bir ölçüde arzedilen dini ilke ve kurallara dayanmaktaydı. Müslümanlar, Kur’an’ın emrine uyarak hayatlarını Hz. Peygamber’in getirdiği öğretilere göre düzenlemeleri gerektiğine inanmışlardı. Takriben II. (VIII.) yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıkan yeni durumlar karşısında giderek az çok farklı ahlak anlayışları doğmaya başladı. Kelam ilminde kader ve kulların fiilleri ile ilgili meseleler aynı zamanda ahlakın da en önemli teorik konularıydı. Tasavvuf geniş ölçüde ahlakı ilgilendiren problemlerden doğmuş ve az çok yeni bir hayat üslubu ve giderek bunu temellendirmeye yönelik bir teori oluşturmaya yönelmişti. Özellikle Grek felsefe kaynaklarının Arapça’ya aktarılması sonucunda müslüman filozoflar da temel ahlak problemlerini rasyonel yöntemlerle irdeleyen eserler yazmışlardır.
Bütün bu gelişmelerin yanında temelini Kur’an’dan alan ve Hz. Peygamber ile ashabın hayatlarında şekillenmiş olan geleneksel İslam ahlakına bağlılığı ilke edinen anlayış da varlığını sürdürdü ve genel olarak ahlaka veya bu alanın özel konularına dair eserlerden oluşan zengin bir literatür doğdu. Daha çok hadisçi ve fakihler tarafından yapılan bu yöndeki ahlak çalışmalarının ilk örnekleri arasında Abdullah b. Mübarek’in (ö. 181/707) Kitabü’z-Zühd ve’r-rekåik’ı, Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) ez-Zühd’ü, Buhari’nin (ö. 256/877) el-Edebü’l-müfred’i zikredilebilir. Ayrıca, başta Kütüb-i Sitte olmak üzere hemen bütün hadis mecmualarında “Kitabü’l-Edeb”, “Kitabü’l-Birr”, “Kitabü Hüsni’l-hulk” gibi başlıklar altında özellikle ahlak hadislerini ihtiva eden bölümler bulunur. İslam kültür tarihi boyunca devam eden “kırk hadis” külliyatının başta gelen konuları da ahlakla ilgili olanlardır. Furu-i fıkıh türünden eserlerde ameli ahlak, tefsir ilmine ait “ahkamü’lKur’an” türündeki eserlerde de nazari veya ameli ahlakla ilgili konulara yer verildiğine işaret etmek gerekir.
Daha sonraki dönemlerde İslam kültür tarihinin en çok eser verilen alanlarından biri haline gelen İslam ahlakının başta gelen klasiklerinden biri, İbn Hibban el-Büsti’nin (ö. 354/965), ahlak konularındaki birikiminin yanında, kişisel tecrübelerini de yansıtan Ravzatü’l-ukala’ ve nüzhetü’lfuzala’ adlı eseri olup tecrübeye dayalı ve gerçekçi görüşlerin yer aldığı eser İslam ahlak kültürünün en değerli ve yararlı kaynakları arasında gösterilmeye değer bir önem taşımaktadır. Hz. Peygamber’in ahlakını bütün insanlık için en yüksek hayat ideali olarak gösteren İbn Hazm’ın (ö. 456/1064) dini-felsefi mahiyetteki el-Ahlak ve’s-siyer fi müdavati’n-nüfus’u müellifinin zihni birikiminin ve hayat tecrübelerinin bir özeti olan muhtevasının önemi yanında edebi bakımdan da büyük bir değer taşır. Ebu Nasr et-Tabersi’nin (ö. 548/1153) Mekarimü’l-ahlak’ı da yine Hz. Muhammed’in, hayatın bütün alanlarına ait tutum ve davranışlarını sergileyen ve onu bir ahlak ideali olarak gösteren en tipik geleneksel ahlak kitabı örneklerindendir. Ragıb elİsfahani’nin ez-Zeri‘a ila mekarimi’ş-şeri‘a isimli ahlak kitabının önemini ifade etmek için Gazzali’nin, tasavvufun dışında kalan ahlak konularında bu eseri birinci kaynak olarak kullandığını belirtmek yeterli olacaktır. Aynı gelenek içinde seçkin bir yere sahip olan ve yazıldığı dönemden bu yüzyılın başına kadar Gazzali’nin (ö. 505/1111) İhya’ından sonra en çok okunan ahlak kitabı olma özelliği taşıyan Maverdi’nin (ö. 450/1058) Edebü’ddünya ve’d-din adlı kitabı, tarih boyunca müslümanların ahlaki kimlik ve kişiliğinin oluşmasında en başta rol oynamış eserler arasında yer alır.
b) Edep Kavramı ve Edebi-Ahlaki Mahiyette Telifler
İslam ahlak kültüründe ahlaka yakın anlamda en çok kullanılan kelimelerden biri olan edep kavramı genellikle “bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgiler” şeklinde tarif edilir. Edep teriminin “sünnet” kavramıyla ilişkili olduğu da ileri sürülür (Nallino, La Litterature arabe, s. 12-14). Cahiliye dönemiyle İslam’ın başlangıcında edep ve aynı kökten başka kelimelerin -seyrek olarak“davet, incelik, kibarlık, beğenme, alışkanlık, adet” gibi daha çok din dışı anlamlarda ve bir ölçüde ahlaki bir kavram olarak kullanıldığı görülmektedir (bk. Abdülkadir el-Bağdadi, Hizanetü’l-edeb, IX, 434). Daha sonra edep, “bir şey hakkındaki bilgi”, aynı kökten te’dib, “birini bir konuda bilgilendirme”, edip ise “bir şey hakkında bilgilendirilmiş kişi” anlamında kullanılmaya başlandı. Fakat bu kullanımlarda daima terimin ahlak ve davranış bilgileriyle ilişkisi göz önünde bulundurulmuştur. Abdullah b. Mes‘ud’un rivayet ettiği bir hadiste de, “Gerçekten bu Kur’an Allah’ın bir sofrasıdır (me’debetullah); O’nun sofrasından gücünüz yettiğince bilgi toplamaya çalışın” buyurulurken “sofra” anlamında yine edep kökünden gelen bir kelime (me’debe) kullanılmıştır. Başka bir hadiste de yine Kur’an’dan “Allah’ın edebi” diye söz edilmesi ilgi çekicidir (son iki hadis için bk. Darimi, “Fezailü’lKur’an”, 1; Hakim, Müstedrek, I, 555). Buna göre Kur’an-ı Kerim bir edep ve ahlak kaynağıdır.
İslam’da edep kültürünün en eski kaynaklarından olan İbn Kuteybe’nin Edebü’l-katib (Edebü’l-küttab) adlı eserinde (s. 14, 20) tamamen Kur’an ve Sünnet ahlakının özüne uygun olarak bir “dilin edeplendirilmesi”nden, bir de “nefsin edeplendirilmesi”nden söz edilir. Kişi dilini edeplendirmeden, yani edebiyat ve dil bilimlerinde eğitilmeden önce nefsini edeplendirmeli, ahlakını güzelleştirmelidir. Nefsin edeplendirilmesi iffet, hilim, sabır, gerçeğe saygı, vakar, merhamet gibi erdemlerle olur.
Haris b. Esed el-Muhasibi’nin Adabü’n-nüfus adlı kitabı, bilhassa ahlak ve tasavvufa dair sonraki çalışmalarda geniş ilgi görecek olan “nefsin edeplendirilmesi” konusunda yazılan eserlerin ilki olmalıdır.
II. (VIII.) yüzyıldan itibaren yazılmaya başlayan edep kitaplarında bu terimin, daha sonra “adab-ı muaşeret” denilecek olan medeni ve ahlaki davranış tarzları ile bu hususlarda gerekli olan pratik bilgiler hakkında kullanıldığı görülür. Böylece edep, uygar bir müslümanın donanmış olduğu en güzel niteliklerin genel adı olmuştur. Böyle bir uygarlığı insanlara kazandırmak maksadıyla İbnü’l-Mukaffa‘ın yazdığı el-Edebü’l-kebir ve el-Edebü’s-sag¢r adlı risaleler İslam kültür tarihinde “edeb” başlığı altında yazılmış ilk eserlerdir. Aynı müellif, bu risaleleri yanında, el-Edebü’l-veciz’de ve Kelile ve Dimne adlı ünlü çevirisinde, diğer ahlak konuları yanında bilhassa hükümdar-halk ilişkisinin ne tarzda sürdürülmesi gerektiği konusundaki görüşleriyle daha sonra “Adabü’l-müluk”, Adabü’l-vüzera” ve “Siyasetname” gibi başlıklarla teşekkül edecek bir ahlak-edebiyat türünün hazırlayıcısı olmuştur.
Bilhassa Cahiz ve öğrencisi Ebu Hayyan et-Tevhidi (ö. 413/1023) gibi mütefekkir-edebiyatçıların eserleriyle bu kültürü saf bilgiden çok, bütün nitelikleri, duyguları, davranışları, maddi ve manevi değerleriyle insanı merkez alan bilgi ve hikmeti kapsamıştır. Aynı yüzyılın diğer bir ünlü yazarı da en az Cahiz kadar edep literatürüne hakim olan İbn Kuteybe’dir. Onun dört ciltlik Uyunü’l-ahbar’ı İslam edep-ahlak kültürünün her seviyedeki insana hitap eden en zengin kaynaklarındandır. Dil ağırlıklı Edebü’l-katib adlı eseri ise, üst kademedeki devlet memurları için yazılan eserlerin ilki ve en geniş kapsamlı örneği olup bu türde “Edebü’l-vüzera”, “Edebü’l-kadi”, “Edebü’lmüfti”, “Edebü’n-nedim”, “Adabü’l-müluk”, “Adabü’s-siyase” gibi başlıklar taşıyan eserlerin telifi sonraki yüzyıllarda da sürmüştür.
İmam Ebü’l-Hasan el-Maverdi’nin edebe dair Edebü’d-dünya ve’d-din adlı kitabı, bu kaynakların ölümsüz örneklerindendir. Gerek ilmi ve fikri bakımdan gerekse sistematik yönden bu alanın en değerli örneği Gazzali’nin İhyaü ulumi’d-din’inin ilgili bölümleridir. Eserde edep terimine dini, dünyevi, tasavvufi, ahlaki ve sosyal uygulamaları sistematize eden ilke ve kuralları içine alacak şekilde kapsam zenginliği kazandırılmıştır.
İslam kültüründe edep terimi erken dönemlerden itibaren dini literatürde de geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Buhari’nin el-Cami‘u’s-sahih’i gibi diğer birçok hadis mecmuasında da “edeb” bölümleri yer almaktadır. Yine Buhari’nin özellikle geniş anlamda ahlaka dair derlediği hadis ve haberlerden oluşan eserinin adı el-Edebü’l-müfred’dir. Ahmed b. Hüseyin elBeyhaký’nin el-Adab adlı eseri de ahlak ve muaşeret konularına dair hadislerden oluşur.
Edep terimi “gelenek, görenek, ahlak” gibi ilk anlamları yanında, İslam kültürünün tarihi gelişimi içinde çeşitli mevkiler, meslek ve sanatlar; eğitim ve öğretim; tasavvuf ve tarikat; ilmi araştırma ve tartışmalar; ibadet, dua ve Kur’an tilaveti gibi dini faaliyetler; yeme içme, giyim kuşam, temizlik vb. günlük meşguliyetler; her türlü sosyal ilişki ve hayatın diğer alanlarına dair bilgiler ve en uygun davranış tarzları için kullanılan son derece geniş kapsamlı bir terim haline gelmiştir. Kuşkusuz bütün bu konularda en ideal örnek Hz. Peygamber kabul edildiği için İslam ahlak ve edep literatürüne giren eserlerin çoğunda “Adabü’n-nebi” (Peygamber’in edebi, ahlakı) veya benzer başlıklar altında Resulullah’ın ahlaki kişiliği ilk örnek olarak sunulmuştur.
Başta Kur’an-ı Kerim ve hadis külliyatı olmak üzere, bütün bu ve benzeri kaynaklarda yüksek bir ahlaka ulaşmanın şartlarına ve kurallarına, dolayısıyla gerçek müslüman kimliğinin ölçülerine yer verilmiş ve başka birçok toplumun barbarca hayat biçimlerini aşamadıkları çağlarda bu eserler, İslam dünyasında her inançtan, her görüşten, her milletten insanların haklarına saygının hakim olduğu, üstün insani niteliklerle donanmış, erdemli ve uygar bir toplumun oluşmasında son derece etkili olmuşlardır. Edep kavramı zaman içerisinde kazandığı çeşitli anlamlarıyla Türk-İslam kültür tarihine de girmiş; Türkçe’de bu alanda yazılmış eserler yanında, “edepli olmak”la “ahlaklı ve erdemli olmak” aynı manada kullanılmıştır.