Fıkıh literatüründe kefaret-i savm terimiyle ifade edilen bu kefaret türü, “Ramazan orucunu eda ederken, herhangi bir mazereti bulunmaksızın, oruçlu olduğunu bilerek orucunu kasten bozan kimseye gereken kefaret”tir.

    Oruç ibadeti İslam’ın beş temel şartından biri olup bu ibadeti yerine getirmekte zorlanan kimselere, oruç konusunda anlatıldığı üzere, bir dizi kolaylık ve ruhsat getirilmiştir. Ayrıca kasten oruç tutmayan, başladığı orucu iradesi dışında veya haklı görülebilir bir sebeple bozan kimsenin de bu orucunu kaza etmesi imkanı vardır. Bu ruhsat ve imkanlardan sonra, başladığı ramazan orucunu hiçbir makul ve haklı görülebilir sebep yokken, bilerek ve isteyerek bozan kimsenin durumu ağır bir kusur ve suç kabul edilmiş ve böyle kimselere, bu hatalı davranışlarından dolayı Allah’tan af dileyebilmeleri için, biri yine oruç cinsinden olmak üzere üç tür ibadetten biri kefaret olarak öngörülmüştür.



    Orucu kasten bozan kimse için öngörülen kefaretin cezai yönü ağır basar. Bu kefareti gerektiren sebep ise, ramazan orucunu eda eden kimsenin orucu kasten ve isteyerek bozmasıdır. İkrah (ağır baskı), hata, unutma gibi kasıtlı olmayan durumlar kefareti gerektirmez. Hanefiler de dahil fakihlerin çoğunluğuna göre ramazan orucunun cinsi münasebetle veya yeme içme ile bozulması aynı hükme tabi iken Şafiiler başta olmak üzere bir grup fakihe göre ramazan orucunun sadece cinsi münasebetle bozulması kefaret gerektirir. Kasten de olsa yeme içme kefareti gerektirmez. Birinci grup kasten yapılan cinsi münasebetle kasten yeme içmenin aynı ortak illete sahip bulunduğunu, ikisinin de orucun kasten bozulması mahiyetinde olduğunu ileri sürer. İkinci grup ise Hz. Peygamber’in ramazan ayında karısıyla cinsi münasebette bulunan sahabi hakkında kefarete hükmettiği (Buhari, “Savm”, 31; Müslim, “Sıyam”, 14), hadiste yeme içme geçmediği ve yeme içmenin farklı olduğu mülahazasıyla hareket eder ve kıyas yaparak kefaret hükmünü genişletmek istemezler. Şafiiler’in burada kıyas yoluna gitmemeleri, biraz da kolaylığı sağlama, zorluk ve sıkıntıya yol açmama düşüncesinden kaynaklanmış olabilir.

    Oruç bozmanın kefareti; eğer imkanı varsa bir köle azat etmek, buna gücü yetmiyorsa ara vermeksizin iki ay süreyle oruç tutmak, eğer buna da gücü yetmiyorsa altmış fakiri sabahlı akşamlı doyurmaktır. Çağımızda kölelik kalktığına göre, oruç kefaretinde ilk sırayı oruç tutma, ikinci sırayı da fakiri doyurma alır. Benzeri bir hüküm diğer kefaretlerde de söz konusudur. Köle azat etmenin kefaretlerde ilk sırayı alması, İslam’ın hürriyet ve insan haklarına verdiği önemin ve köle durumunda olan insanların hürriyetlerine kavuşması için çeşitli uygun ortam ve vesileler geliştirdiğinin açık bir delilidir.

    Hanefiler de dahil fakihlerin çoğunluğuna göre kefaret ödeyecek kimsenin yukarıda sayılan sıraya riayet etmesi, bir öncekini yapma imkanı bulunmadığında bir sonrakine geçmesi gerekir. Malikiler’e göre ise mükellef bu üç şıktan birini seçebilir. Hatta bunlar arasında altmış fakiri doyurma en faziletli olanıdır. Çoğunluk ise hem oruç kefaretiyle ilgili hadiste bu sıranın benzeri kayıtlarla zikredilmesi, zıhar kefaretiyle ilgili ayetin ifade ve üslubu hem de esaret altındaki bir kimsenin hürriyete kavuşturulmasının bunlar arasında en faziletli ibadet olduğu, nefsin oruçla terbiyesinin de ikinci derecede faziletli olduğu ve şariin bu iki ibadete öncelik vererek bu tür hikmetleri gözetmiş bulunduğu gibi noktalardan hareket etmiştir.

    Oruç kefaretinin iki ay oruç tutmak şeklinde ödenmesi halinde, orucun ara vermeksizin peş peşe tutulması gerekir. Sadece kadınların hayız hali bu peş peşeliği bozmaz. Onun dışında hastalık, yolculuk gibi bir mazerete binaen oruca ara verilirse, önce tutulanların yok sayılıp iki ay oruca yeniden başlanması gerekir. Şafiiler loğusalık (nifas), Hanbeliler hastalık sebebiyle oruca ara vermenin peş peşeliği bozmadığı görüşündedir. Böyle olunca kefaret orucuna, araya ramazan ayı veya kurban bayramı girmeyecek şekilde hesaplanıp başlanmalıdır. Kadınlar mazeret halleri biter bitmez ara vermeksizin oruçlarına kaldıkları yerden devam ederler ve tutulamayan bu günler hesap edilmeksizin oruç iki aya tamamlanır. Kefaret orucunda oruca geceden niyetlenmek, ayrıca tutacağı orucun kefaret orucu olduğunu niyetinde belirlemek de şarttır.

    Oruç kefaretindeki ilk iki alternatif kefaret şeklinin yerine getirilmesi mümkün olmadığında üçüncü şık olarak mükellefin, altmış fakiri sabahlı akşamlı doyurması gerekli olur. Doyurma yemek yedirmek şeklinde olabileceği gibi yemeğin bedelini kendisine vermekle de olabilir. Ayrıca bir günde altmış fakirin doyurulmasından bir fakirin altmış gün süreyle doyurulmasına kadar çeşitli seçenekleri vardır. Ancak doyurulacak fakir, kefaret verenin bakmakla yükümlü olduğu kimseler arasından olmamalıdır. Doyurmada veya yerine para ödemede ölçü, yemin kefaretiyle ilgili ayetin (el-Maide 5/89) ifadesinden de hareketle, kefaret verecek şahsın ve ailesinin günlük gıda tüketim ortalaması olmalıdır.

    Farz orucun kasten bozulması ve kefaretinin ödenmesinden sonra aynı şekilde yeni bir ihlal olduğunda onun için yeni bir kefaret gerekir. Ancak Hanefiler’e göre kefaret sebepleri, araya kefaretin eda edilmesi girmeden birden fazla olursa, hepsi için bir kefaret ödeme yeterli olur. Iskat-ı savmda yani ölenin muhtemel oruç kefareti borçları için tek bir kefaretin ödenmesi de bu esasa dayanır.

    in Kefâretler Tags: Kefaret