Fıkıh literatüründe imamlık (imamet) terimi, hem devlet başkanlığını hem de namaz imamlığını ifade eder. Bu iki farklı konumu ayırmak için, devlet başkanlığına büyük imamet anlamında “imamet-i kübra”, namaz imamlığına da küçük imamet anlamında ” imamet-i suğra” denilmiştir. İlmihal dilinde ise imamet terimi namaz imamlığını ifade eder.
a) İmamlığın Şartları
İmamın ergin (baliğ), belli bir akli olgunluk düzeyine ulaşmış (akıl) ve tabii ki müslüman olması şarttır. Küfrü gerektirecek bir inancı bulunan, bid‘at ve dalalet ehlinin arkasında namaz kılınmaz.
İmam olacak kişinin erkek olması şart görülmüştür. Kadın, erkeklere imam olamaz. Bununla birlikte kendi aralarında cemaatle namaz kılmak istediklerinde içlerinden biri imam olabilir. Yine bir cenaze namazında sadece kadınlar bulunuyorsa, bu takdirde içlerinden biri imam olup cenaze namazını kıldırır.
İmamlık yapabilmek için namaz sahih olacak kadar Kur’an’ı ezbere okuyabilmek (kıraat) şart olduğu gibi özürlü olmayıp sağlam olmak ve namazın sıhhat şartlarından birini yitirmiş olmamak da şarttır. Özürlü olan kimse, özürsüze imam olamayacağı gibi, necasetten taharet şartını veya setr-i avret şartını yerine getirmemiş kimse, bu şartları yerine getirmiş olan kişiye imam olamaz.
İmamlığa Ehil Olma Sıralaması
Geleneksel olarak İslam toplumlarında, namaz da dahil olmak üzere birçok konuda insanlara önderlik etmek yöneticilere ait kabul edildiği için namaz imamlığı da teorik olarak onlara bırakılmış ve bu bakımdan kitaplarımızda imamlığa en layık kişiler sıralanırken en başta o bölgenin üst düzey yöneticileri sayılmıştır. Bu sıralama şimdiki idari yapıya göre yapılacak olursa imamete en layık kişiler vali, kaymakam, emniyet müdürü ve hakimler olur. Fakat günümüzde artık, imamlık ve müezzinlik bir meslek haline geldiği için, mülki amirlerin sembolik öncelikleri devam etmekle birlikte, camide namazı artık o caminin resmi görevlisi olan imam, o yoksa müezzin kıldırmaktadır.
Cami dışında veya görevlisi olmayan bir mescidde namaz kılınacaksa bu takdirde imamlığa kimin geçeceğini belirlemek için bazı nitelikler aranabilir. Bir evde cemaat yapılacaksa evin sahibi veya onun izin verdiği kişi imam olur. Bunun dışında şöyle bir sıra takip edilebilir: Namaz hükümlerini en iyi bilip Kur’an’ı daha güzel okuyan, daha müttaki olan, yaşça büyük olan, ahlakça daha üstün olan, daha yakışıklı olan, sesi daha güzel olan, elbisesi daha temiz olan, insanlar arasında itibarı daha fazla olan.
Cahil kişinin, gösterişçinin (mürai) ve ilim sahibi bile olsa fasık yani büyük günah işleyen veya küçük günahta ısrar eden kişinin imam olması mekruh görülmüştür.
Daha üstün bir kimse bulunduğu takdirde gözü görmeyenin imameti de mekruhtur.
b) İmama Uymanın Geçerlilik Şartları
Cemaatle namaz kılınırken imama uymaya iktida, imama uyan kimseye de muktedi denilir. Bir kimsenin imama uymasının fıkhen geçerli (sahih) olabilmesi için bazı şartlar aranır.
1. Muktedi namaza dururken hem namaz kılmaya hem de imama uymaya niyet etmelidir.
2. Muktedi imamdan geride durup, hizasına veya önüne geçmemelidir.
3. Kılınan namazın nevi itibariyle imam muktediden aşağı olmamalıdır. Nafile kılan muktedi, farz kılmakta olan imama uyabildiği halde, farz namaz kılan (müfteriz) muktedi, nafile namaz kılan (müteneffil) imama uyamaz. Hanefiler’e ve Malikiler’e göre böyledir. Fakat Şafiiler’e ve Hanbeliler’e göre farz kılan kişi, nafile kılana uyabilir. Bunların gerekçelerinden birisi Muaz’ın Hz. Peygamber’in arkasında yatsı namazını kıldıktan sonra, gidip kendi kavmine yatsı namazını kıldırdığına ilişkin rivayettir. Şafiiler’e göre bir vaktin farz namazını kılmış olan kimse, yeniden başkalarına aynı vakit için imamlık yapabilir. Kendi kıldığı nafile olur.
Dört rek‘atlı bir farzın kazası için teşkil edilen cemaatte imam yolcu, muktedi mukim olursa, imam muktediden durumca daha aşağı olmuş olur. Şöyle ki; iktida, ya ilk iki ya son iki rek‘atta olacaktır. Birinci şıkka göre ka‘de hususunda, ikinci şıkka göre kıraat hususunda, farz kılan nafile kılana iktida etmiş olur.
4. İmam ve muktedi, aynı farzı kılıyor olmalıdır. Mesela biri öğle namazının farzını kaza ediyor, öteki ikindi namazının farzını eda ediyor ise veya birisi bugünün öğle namazını, diğeri dünün öğle namazını kaza ediyor ise birbirlerine uyamazlar.
5. İmam lahik veya mesbuk olmamalıdır. Yani bir kimse, imama öğle namazının son rek‘atında uymuş olsa ve imam selam verdikten sonra geri kalan üç rek‘atı tamamlarken, bu durumdan habersiz birisi gelip kendi başına farz kıldığını zannederek ona uysa sahih olmaz. İktidanın sahih olması için imamın imamlık yapmaya niyet etmesi şart olmadığı için tek başına farz namaz kıldığı bilinen bir kişiye gidip iktida edilebilir. O kişi kendisine uyulduğunu ister farketsin ister farketmesin durum değişmez. Kendine iktida edildiğini farkederse sesini biraz yükseltmesi uygun olur. Farz kılmakta olduğunu belli etmek için intikal tekbirlerini yüksek sesle almasında yarar vardır.
6. İmam ile muktedi arasında, kadın saffı bulunursa iktida sahih olmaz.
7. İmam ile muktedi arasındaki mesafenin makul uzaklıkta olması gerekir. Aksi takdirde mesela aralarında bir ırmak veya yol bulunması gibi, aşırı uzaklıkta iktida sahih olmaz.
Farz dışındaki namazlar binek üzerinde kılınabildiği gibi cemaatle de kılınabilir. Farz olmayan bir namaz cemaatle kılınacaksa, birinin binek üzerinde ötekinin yaya olması veya farklı bineklerde olması durumunda iktida sahih olmaz.
8. İmamın intikal tekbirlerini duymaya engel olacak bir perde, duvar bulunmamalıdır. Aradaki duvar, hoparlör ve aradaki aktarıcılar sayesinde imamın intikallerinden haberdar olmayı engellemiyorsa bu takdirde iktida konusunda herhangi bir problem olmaz.
9. Bir kimse başka mezhepten birine uyabilir. Onun kendi mezhebindeki şartlara aykırı bir davranış içinde bulunup bulunmadığını araştırması gerekmez. Olağan durum budur. Fakat uyduğu kişide, kendi mezhebine göre abdesti bozan bir durumun ortaya çıktığını bilen kişinin o imama uyması sahih olmaz. Mesela Şafii bir imamın elinin kanadığını gören, daha sonra onun gidip abdest tazelemediğini de yakinen bilen kişinin o imama uyması sahih olmaz. Çünkü kan akması Şafii mezhebine göre abdesti bozmaz, fakat Hanefi mezhebine göre bozar. Bu durumu kesin olarak görüp bildikten sonra, ona uyması sahih olmaz. Uyacak kişi bu durumu yakinen bilmiyorsa, tahmine göre davranmayıp uyabilir. İsterse uyulan kişi, Hanefi mezhebine göre abdesti bozan bir şey yapmış olsun.
Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre imamın namazı -kendi mezhebine göre sahih olursa başka mezhepten olan ve ona uyarak namaz kılan cemaatin de namazı -kendi mezheplerine uymasa bile sahih olur.
Abdestli kişinin teyemmümlüye; abdest uzuvlarını yıkamış olan kişinin, mesela mest üzerine veya sargı üzerine meshetmiş olan kişiye; ayakta duranın oturan kişiye iktidası da, bunun tersine bir iktida da sahihtir. Nafile kılan farz kılana uyabilir, fakat aksi sahih değildir. İma ile namaz kılan kişiye, kendi durumunda olanlar uyabilirler.
Mukim ile seferinin (yolcu) cemaatle namaz kılmaları caiz olup mukimin imam olması daha uygundur. Yolcunun imam olması halinde, kendisinin seferi olduğunu söylemesi şart olmamakla birlikte, onların yanılmamaları için önceden duyurması iyi olur.
c) Cemaatle Namaza İlişkin Bazı Meseleler
Cemaatle kılınan namazda, imama uymuş kişilerin namazı imamın namazına bağlı olduğu için, imamın namazının bozulması durumunda ona uyanların da namazları bozulur. Dolayısıyla bir rükün veya şartın ihlali gibi bir sebeple imamın namazı bozulacak olursa imamın o namazı iade etmesi gerektiği gibi cemaatin de iade etmesi gerekir. İmam namazının bozulduğunu farkettiğinde bu durumu cemaate bildirmelidir.
İmama uyan kişi (muktedi), namazdaki fiilleri yaparken imama uygun davranmak durumunda olup bu fiilleri imamla birlikte yapması gerekir. Rüku ve secdede imamdan önce başını kaldıramaz, yine rüku ve secdeye imamdan evvel gidemez.
Kıraati sadece imam yapar. İmamın okuması, cemaatin okuması yerine geçer. İmam okurken cemaat susar ve dinler; açıktan okunan namazlarda Fatiha’nın bitiminde amin der; kıraat dışında okunacak zikir ve tesbihleri kendisi okur.
Muktedi rükuda üç kere “Sübhane rabbiye’l-azim” ve secdede üç kere “Sübhane rabbiye’l-a‘la” demeden imam başını kaldırırsa, muktedi bunları tamamlamaya çalışmadan başını kaldırır.
Birinci oturuşta muktedi Tahiyyat’ı bitirmeden imam üçüncü rek‘ata kalksa, muktedi isterse Tahiyyat’ı tamamlar, isterse imama uyarak kalkar. Tahiyyat’ı okumak vacip olduğu gibi imama uygun davranmak da vaciptir. Muktedi bu iki vacipten hangisini isterse onu yapabilir. Fakat uygun olan imama uyum göstermektir. İmam bayram tekbirlerini, birinci oturuşu, tilavet ve sehiv secdesini ve kunut duasını okumayı terkederse ona uyanlar da terkeder.
Son oturuşta muktedi Tahiyyat’ı bitirmeden imam selam verecek olursa, Tahiyyat’ı tamamlayıp sonra selam verir. Eğer Tahiyyat’ı bitirmiş ve geriye salavat ile dualar kalmışsa bu takdirde imamla beraber selam vermelidir.
Namazın aslında bulunmayan bir hususta muktedi imama uymaz. Mesela imam namazda fazladan bir secde daha yapsa veya son oturuşu yaptıktan sonra selam verecek yerde sehven kalksa bu durumlarda muktedi ona mütabaat etmez, yani ona tabi olmaz ve imamı uyarmak üzere “sübhanallah” der. Eğer imam son oturuştan sonra sehven yaptığı kıyamı secdeye varmadan önce farkedip hemen geri oturursa, birlikte selam verir ve sehiv secdesi yaparlar. İmam son oturuşta selam verecek yerde yanlışlıkla kalktığını farketmeyip, kalktığı bu rek‘atı secde ile tamamlayacak olursa, muktedi artık imamı beklemeyerek kendisi selam verir.
Eğer imam son oturuşu unutarak fazla bir rek‘ata kalkarsa, muktedi bir müddet bekler ve “sübhanallah” diyerek imamı uyarmaya çalışır. İmam durumu farkedip hemen oturursa ne ala; beraberce selam verip sehiv secdesi yaparlar. Bu durumda muktedi imamı beklemeyerek kendi kendine selam veremez. Çünkü iktida durumunda iken kendi başına hareket etmiş olacağından kıldığı namazın farzlığını iptal etmiş olur. İmam son oturuşu yapmadan kalktığını farketmeyip kalktığı rek‘atı secde ile tamamlayacak olursa, imamın namazının farzı son oturuşu terkettiği için fasid olduğu gibi ona uymuş olanlarınki de aynı şekilde fasid olur.
Muktedi son oturuşta, Tahiyyat’ı okuduktan sonra, imamın selamını beklemeden selam verebilir. Fakat bu davranış, vacip olan mütabaatı terketmek anlamına geldiği için böyle yapması mekruh olur.