Fıtr sözlükte “orucu açmak”, fıtra da “yaratılış” anlamına gelir. Türkçe’de fitre şeklinde söylenen “fıtır sadakası” dini bir terim olarak şöyle tanımlanabilir: “Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan müslümanların kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları mali bir ibadet”tir.
Fıtır sadakasına baş zekatı ve beden zekatı da denmektedir. Bu isimlendirmeler onun şahsa bağlı, şahıs başına konmuş bir mali yükümlülük olması özelliğine dayanmaktadır.
Fıtır sadakası, ramazan orucunun farz olduğu hicri 2. yılın Şaban ayında, zekattan önce farz kılınmıştır. Dini bir yükümlülük oluşunun dayanağı hadislerdir. Bu hadisler aynı zamanda Hz. Peygamber devrindeki fıtır sadakası uygulamalarını da göstermektedir.
Abdullah b. Ömer’in rivayetine göre: “Hz. Peygamber fıtır sadakasını 1 sa‘ (ölçek) hurma ve 1 sa‘ arpa olmak üzere köle, erkek, kadın, küçük ve büyüklere farz kılmış ve insanlar (bayram) namazına çıkmadan önce verilmesini emretmiştir”” (Buhari, “Zekat”, 76; Müslim, “Zekat”, 12).
Bu konuda Ebu Said el-Hudri’den gelen bir rivayet de şöyledir: “Biz Peygamber devrinde fitreyi yiyecek maddelerinden 1 sa‘ olarak verirdik. O zaman bizim yiyeceğimiz arpa, kuru üzüm, hurma ve keş (yağı alınmış peynir) idi ” (Buhari, “Zekat”, 74).
Yukarıdaki hadislerin yanı sıra hemen bütün kaynaklarda fıtır sadakası ile ilgili benzer anlamda başka hadisler de nakledilir.
Bu konudaki hadislerin değerlendirilmesi ile dört fıkıh mezhebinde fıtır sadakası emrinin kesin ve bağlayıcı bir yükümlülük içerdiği sonucuna varılmıştır. Ancak böyle bir durumda farz ve vacip terimlerini eş anlamlı kullanan ve hükmün dayanağını oluşturan delilin zannilik ve katiliği arasında fark gözetmeyen Şafii, Maliki ve Hanbeliler fıtır sadakasının farz olduğunu söylemişlerdir.
Hanefiler ise, ilgili hadislerin rivayet yollarını dikkate alarak fıtır sadakasının farz değil, vacip olduğu görüşüne varmışlardır. Hanefiler’e göre farz, kesin delil ile sabit olan hükümdür; vacip ise zanni delil ile sabit olan hükümdür. Ancak vacip de farz gibi ameli yönden gereklilik ifade eder. Bunun için Hanefiler’e göre de fıtır sadakası, yerine getirilmesi gerekli mali bir ibadettir. İfa edilmemesi dini sorumluluğu ve ahirette cezayı muciptir.