Zekat, ona ehil olanlara, yani hak sahiplerine verilir. Zekat yerine sarfedilmez de onu hak etmeyenlere verilirse hem bu dini mükellefiyet ifa edilmemiş, hem de zekattan beklenen ferdi, sosyal ve ekonomik amaçlar gerçekleşmemiş olur. Bu itibarla fıkıh ilminde, zekatın verileceği yerlerin yanı sıra verilmeyeceği yerler üzerinde de durulduğu, böylece zikredilen olumsuz sonuçların önlenmek istendiği görülür.

    Zekatın verilmesinin caiz görülmediği kişi ve gruplar şunlardır:



    a) Ana, Baba, Eş ve Çocuklar. Bir kimse zekatını kendi usul ve füruuna veremez. Usul bir kimsenin anası, babası, dedeleri; füru ise çocukları ve torunları anlamındadır. Aynı şekilde bir kimse hanımına da zekat veremez. Çünkü aralarında bakma yükümlülüğü ilişkisi vardır. Zekat veren verdiği zekattan hiçbir maddi menfaat beklememeli ve ondan yararlanmamalıdır. Bir kimse fakir olan usul ve füruuna zekat verirse, nafaka borcundan kurtulma, miras gibi şu veya bu şekilde ondan yararlanabilir. Bu sebeple de zekat verilen mal fakire tam manasıyla temlik edilmiş, onun mülkiyetine geçirilmiş olmaz. Bir bakıma kendi kendine zekat vermiş gibi olur.

    Ebu Hanife’ye göre kadın da zekatını fakir kocasına veremez. Hanefiler’e göre bunların dışındaki kardeş, amca, teyze, dayı, hala ve onların çocukları gibi akrabaya zekat verilebilir.

    Şafii, Malik ve Ahmed b. Hanbel akrabaya zekatın verilip verilemeyeceği konusunda “nafaka”yı ölçü alırlar ve zekat mükellefinin, hukuken nafakasını teminle yükümlü olduğu akrabalarına zekat veremeyeceğini söylerler.

    b) Müslüman Olmayanlar. Fakihlerin ittifakı ile zekat, esasen ibadet içerikli bir mükellefiyet olması sebebiyle, gayri müslimlere, Allah’a, peygamberlerine, ahiret gününe inanmayan kişilere ve dinden dönenlere, yani mürtedlere verilmez.

    Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekatın, İslam toplumundaki gayri müslim tebaaya da (zimmilere) verilemeyeceğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü zekat müslüman fakirlerin hakkıdır. Onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilir. Gayri müslimler zekatla mükellef değildir. Zekat yükümlülüğüne iştirak etmeyenlerin, bundan yararlanmaya da hakları olmamalıdır.

    Hz. Ömer’in zekatın verileceği yerleri belirleyen ayetteki “miskinler” tabirini, “Bunlar Ehl-i kitabın fakirleridir” şeklinde yorumlamasına dayanarak bazı fakihler zekatın zimmilere de verilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Hanefi fakihlerinden Züfer de bu görüştedir. Bu fakihlere göre zekat ibadet kastı ile fakirin ihtiyacını karşılamaktır. Bu amaç fakir zimmilere zekat vermekle de gerçekleşir.

    Şafiiler dışındaki fakihler farz olmayan (nafile) sadakaların fakir zimmilere verilebileceğinde görüş birliğine varmışlardır.

    c) Zenginler. Hanefiler’e göre tabii ihtiyaçlarından fazla “artıcı” özellikte olsun olmasın nisab miktarı mala sahip olan kimselere, onların küçük çocuklarına zekat verilemez.

    d) Hz. Peygamber’in Yakınları. Buhari’de rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber, torunu Hasan zekat hurmalarından birini alıp yemek istediği zaman ona “Bırak, bırak! Zekat malını bizim yiyemeyeceğimizi bilmiyor musun?” (Buhari, “Zekat”, 57; Müslim, “Zekat”, 161) buyurmuştur. Zekatın Hz. Peygamber’e ve onun yakınlarına verilmeyeceğini bildiren başka hadisler de vardır (bk. Müslim, “Zekat”, 167; Ebu Davud, “Zekat”, 29). Ancak fakihler, Hz. Peygamber’in yakınlarının kimler olduğu hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

    Hz. Peygamber’in, zekat almayı bizzat kendisine ve yakınlarına yasaklamış olmasında şüphesiz birçok sebep ve hikmetler vardır. Görülen odur ki en üstün ahlak üzerine yaratılan örnek insan ve son peygamber Hz. Muhammed, bu emriyle kendisini ve yakınlarını her türlü töhmet ve şaibeden uzak tutmak istemiştir.

    in Zekat Tags: zekat