Zekatın, ilgili ayette geçen ve yukarıda açıklanan sekiz sınıfa verilmesi gerektiği fakihler arasında genel kabul görmüş, fakat zekat gelirinin bu sekiz gruba nasıl dağıtılacağı, grupların payının eşit olmasının gerekip gerekmediği tartışmalı kalmıştır.
Hanefi ve Maliki fakihleri ile Ahmed b. Hanbel’den nakledilen bir görüşe göre, zekat mükellefi zekatını bunların her birine verebileceği gibi, sadece bir sınıfa da ödeyebilir. Bu fakihlere göre zekatın sarf yerlerinden söz eden ayet, zekatta her bir grubun ayrı ayrı ve eşit hakkı olduğunu ve bunlar arasında bölüştürülmesi gerektiğini açıklamak için değil, zekatın bu yerlere verilebileceğini açıklamak içindir.
Şafiiler’e göre zekat, sahibi veya vekili tarafından dağıtılıyorsa, zekat işinde çalışanlar (el-amilin) dışında yedi sınıftan bulunabilenlere eşit olarak dağıtılmalı ve her sınıftan en az üç kişiye verilmelidir. Çünkü ayette zekat verilecek sınıfların ayrı ayrı hak sahibi oldukları belirtilmek istenmiştir. Ahmed b. Hanbel’den de bu yönde bir görüş rivayet edilmektedir.
Ayrıca ayette sekiz grup insanın sayılması, bunların dışında kimseye zekat verilip verilemeyeceği tartışmasını da gündeme getirmiştir. Fakihlerin çoğunluğuna ve İslam hukukunun klasik doktrinine göre ayet, zekatı kendine has nitelikleri bulunan özel bir hak/ödeme sayıp sadece bu sınıflara tahsis etmekte, diğer harcama alanlarını ve ihtiyaç sahiplerini ise başka tür tahsilatlara ve ödemelere bırakmakta, bu nedenle zekatın bu sayılan alanların dışında bir yere harcanması caiz görülmemektedir. Günümüzde müslüman toplumların alacağı yeni şekle de bağlı olarak zekata daha geniş bir işlev kazandırmak isteyen bazı alimlerin anlayışı ise, ayetin geniş yorumlanması, sayılan sekiz sınıfın hemen hemen her toplumdaki acil ihtiyaç sahiplerini örneklendirmeyi amaçladığı, benzer ihtiyaç sahiplerinin ve kamu yararı taşıyan alanların da zekatın sarf yeri kapsamına alınabileceği yönündedir. Ayette sayılan “müellefe-i kulub” ve “fi sebilillah” kavramlarına geniş yorum getirenler de dolaylı olarak benzeri bir sonuca varmaktadır. Görüş ayrılığının temelinde, İslam toplumunda zekatın anlam, amaç ve işlevinin ne olacağı konusundaki farklı yaklaşımlar yatmaktadır.
Öte yandan, günümüzde zekatın dağıtımının zenginle ihtiyaç sahibi arasında ikili ilişkiye ve zenginlerin kişisel tercihlerine bırakılmasının bir hayli olumsuz sonucunun bulunduğu da bilinmektedir. Böyle olunca, toplumdaki zenginliğin hak sahiplerine dengeli ve adaletli şekilde ulaşabilmesi için, zekatın toplanması ve dağıtımının sosyal bir organizasyonla gerçekleştirilmesinde, sandık veya fon oluşturularak toplumun en ücra köşelerine kadar uzanan bir bilgi ve dağıtım ağı kurulmasında yarar bulunmaktadır. Bu yol, zekatın anlam ve amacına uygun şekilde düzenli ve dengeli dağılımına büyük ölçüde hizmet edeceğinden günümüzde fevkalade önem kazanmıştır. Zekatın amaç ve işlevi konusundaki geniş yorum, bu konuda da çözümü kolaylaştırıcı bir rol üstlenmektedir.