Fakihler şartları gerçekleşen malda zekatın derhal (fevri) yani sene biter bitmez ödenmesi gerektiğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü malda gerçekleşen zekat borcu, artık kul hakkıdır. Bu borcun ödenmesini -özürsüz olarakgeriye bırakmak caiz değildir. Hanefi mezhebinde fetvaya esas olan görüş bu olduğu gibi, İmam Şafii, İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel’in görüşü de bu yöndedir.

    İslam’da prensip olarak ibadetler hemen yerine getirilmesi istenen bir husustur. Çünkü Cenab-ı Allah, “Hayırlar(ı işlemede) yarış yapınız” (Al-i İmran 3/133) buyurur. Bütün hayır işlerinde acele etmek övüldüğüne göre, malda gerçekleşen fakir hakkının bir an önce hak sahiplerine ödenmesi de övülmeye değer bir iştir.



    Altın, gümüş ve parada, ticaret malları ve hayvanlarda zekat, bir kameri yılın tamamlanması ile farz olur ve bu mallardan zekat her senede bir defaya mahsus olmak üzere ödenir.

    Toprak ürünlerinden zekat, senede kaç kere ürün alınırsa o kadar verilir. Yani bir araziden bir senede iki kere mahsul alan kişi iki kere zekat verir.

    Toprak ürünlerinde zekatın vücub vakti konusunda farklı görüşler bulunmakla birlikte ağırlıklı görüş, bunun hasat esnasında olduğu yönündedir. Bununla birlikte olgunlaşmaya başladığı andan itibaren takriben hesaplanıp verilebileceği gibi, hasattan kısa bir müddet sonra vermek de mümkündür. Toprak ürünleri hasattan sonra sahibinin kusuru olmaksızın helak olsa veya çalınsa zekatı düşer. Bu tarihleme meyveler için de geçerlidir.

    Şafii, Maliki ve Hanbeliler madenlerde zekatın, nisab miktarı maden istihsal edilmesiyle, Hanefi ve Hanbeliler de balda zekatın, nisab miktarı bal elde edilmesiyle vacip olacağı görüşündedir. Ancak toprak ürünlerinden zekat, ekinler sürülmeden, meyveler de toplanmadan alınmaz.

    Görüldüğü gibi toprak ürünlerinden zekat tahsili güneş takvim sistemine göre “hasat zamanı”; hububat harmanlanıp sapından çıkarılınca, meyveler toplanınca yapılmaktadır. Madenlerin de elde edilince zekatı ödenmektedir.

    Bunların dışındaki mallar; altın, gümüş, para, ticaret malları ve hayvanlar ise üzerinden bir kameri yıl geçmekle zekata tabi olmaktadır. Acaba bu ikinci grup malların zekat borçlarını mükellef isterse sene dolmadan da verebilir mi? Veya bunun aksi olarak zekat borcu ertesi yıla tehir edilebilir mi?

    Hz. Ali’den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber, amcası Abbas’ın zekatını vaktinden önce ödeyip ödeyemeyeceğini sorması üzerine ona ödeyebileceğini söylemiş, Abbas da iki senelik zekat borcunu peşin ödemiştir (Ebu Davud, “Zekat”, 22, 37; İbn Mace, “Zekat”, 7).

    Fakihlerin çoğunluğu, bu uygulamadan hareketle, zekatın vücub sebebi nisab bulunduğu takdirde kişinin zekatını vaktinden önce ödeyebileceğini söylemişlerdir. Ebu Hanife, Şafii ve Ahmed b. Hanbel bu görüştedir.

    İmam Malik ile Davud ez-Zahiri ise, mal ister nisaba ulaşsın ister ulaşmasın vaktinden önce zekatının verilmesinin caiz olmadığı görüşündedir. Bu iki müctehide göre, sene geçme şartı (havl) nisab gibi zekatın vücub şartlarından olup, nasıl namaz vaktinden önce kılınmazsa zekat da vaktinden önce ödenemez.

    Zekatın zamanında ödenmesi, ihtiyaç sahiplerinin haklarını doğrudan ilgilendirdiğinden, mükellefin haklı ve geçerli bir sebep bulunmaksızın zekat borcunu geciktirmesi doğru bulunmaz. Hatta fıkıh kitaplarında, zaruret olmaksızın zekatı vaktinde ödemeyen kişinin şahitliğinin kabul edilmeyeceği, onun bu fiiliyle tıpkı, istendiğinde emaneti sahibine iade etmeyen emanetçi konumunda olacağı ifade edilerek zekatın vaktinde ödenmesinin önemi vurgulanmak istenmiştir.

    İslam’daki “kolaylaştırma” prensibine uyarak zekat borcunun makul bir süre geciktirilmesi caizdir. Mesela zekatın yerine ulaşmasını temin gayesiyle daha muhtaç fakirleri aramak, gurbette olan fakir akrabaya zekat göndermek veya zekat malına o anda mükellefin ihtiyacının bulunması, daha sonra borcunu ödemesi halinde iktisadi bir sıkıntıdan kurtulmasının söz konusu olması gibi sebeplerle zekat borcunun ödenmesi bir süre geciktirilebilir. Ancak bu erteleme süresi içinde zekat mal telef olursa, tahakkuk eden zekat miktarını öder. Çünkü zekat borcu doğmuş, mükellef verme imkanına da kavuşmuş, ama herhangi bir sebeple ödemeyi geciktirmiştir.

    Hz. Ömer’in, kıtlık yılında güç duruma düşen zekat mükelleflerinin zekat borçlarını ertesi yıla ertelediği rivayet edilir. Fakihlerin çoğunluğu Hz. Ömer’in bu uygulamasını esas alarak zekat borcunun ödenmesinde böyle bir ihtiyaçtan dolayı erteleme yapılabileceği görüşüne varmışlardır. Ancak Ahmed b. Hanbel ve bazı Maliki fakihleri ise durum ne olursa olsun zekat borcunun ertelenemeyeceği görüşündedir.

    Öteden beri müslümanlar zekat borçlarını rahmet ayı olan ramazan ayında ödemeyi adet haline getirmiş iseler de, zekatın ödenmesi için tayin edilmiş bir gün veya ay yoktur. Aslolan, vücub şartları gerçekleşince zekatın ödenmesidir.

    Bir malda zekat borcu doğduktan sonra, bu borç ödenmeden önce o mal çalınmak, kaybolmak, gasbedilmek gibi yollarla helak olsa; mükellef ister ödeme imkanına sahip olsun veya olmasın, Hanefiler’e göre zekat borcu düşer. Fakat bu malı bağış veya satış yoluyla tüketirse zekat borcu düşmez, zekatını vermesi gerekir.

    Fakihlerin çoğunluğuna göre ise bu durumda zekat borcu düşmez. Mükellefin onu yeniden ödemesi gerekir. Ancak İmam Malik’e göre, telef olduklarında hayvanların zekatı ödenmez.

    Hanefiler, zekatın mükellefin niyetiyle eda edilen ve niyabet kabul etmeyen bir ibadet olduğunu ileri sürerek, mükellefin ölmesiyle zekat borcunun da düşeceğini söylemişlerdir. Ancak ölen vasiyet etmişse mirasının üçte bir miktarından zekat borcu ödenir. Vasiyet etmemiş ise mal varislerine intikal eder. Fakat, varisleri ödeme mecburiyetinde değillerdir. Ama öderlerse bu nafile bir sadaka yerine geçer. Çünkü zekat bir ibadettir. Her ibadet gibi niyetle eda edilir. Borçlunun ölmesi sebebiyle niyet olmadığından borç da düşer. Hanefiler zekat borcunu ödemeden ölen kimsenin, namazı, orucu terkederek ölen kimse gibi günahkar ve borçlu olarak öldüğü ve geride kalanların onu bu borçtan kurtaramayacağı görüşündedirler.

    Zekatın niyete dayalı bir ibadet olma vasfından çok ihtiyaç sahiplerinin hakkını ilgilendiren yönünü ön planda tutan cumhura göre ise, zekat borcu mükellefin ölümü ile ortadan kalkmaz. Aksine ölen vasiyet etmese de terikesinden ödenir. Namaz ve oruç bedeni ibadetlerdir. Onların yerine getirilmesi için başkasını vekil tayin etmek mümkün değildir. Mali bir ibadet olan zekatta ise vekalet geçerlidir. Çocuk ve akıl hastasının mallarından velileri nasıl zekat ödemekle mükellefse ölenin varisleri de onun zekat borcunu ödemekle sorumludur.

    in Zekat Tags: zekat