Bir kimsenin ve ailesinin başkalarınca saygı duyulması beklenen ve gereken manevi kişiliği, şeref ve haysiyeti dini literatürde ırz terimiyle ifade edilir ve bu insanın temel haklarından birini teşkil eder.

    Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde hem kişinin kendi manevi kişiliğini koruyup geliştirmesi, hem de başkalarının manevi kişiliğine, şeref ve haysiyetine saygılı olması emredilir. Mesela Hucurat suresinin 10-13. ayetlerinde şöyle buyurulur: “Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz. Ey müminler, bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerdir. Ey iman edenler, zannın çoğundan kaçının. Çünkü bazı zanlar vardır ki günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Birbirinizi çekiştirmeyin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Elbette hoşlanmaz) tiksinirsiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir. Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.”



    Hz. Peygamber de insanların kişilik haklarına saygılı olmayı sıkça öğütlemiş, aykırı davrananları sert bir şekilde kınamış, kul hakkı ihlalinin, hakkı ihlal edilen affetmedikçe kimse tarafından affedilemeyeceğini belirtmiştir. Mesela Veda hutbesi adıyla bilinen tarihi konuşmasının bir yerinde, “Ey insanlar, sizin kanlarınız, mallarınız, kişilikleriniz (ırz) rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır (dokunulmazdır, toplumun sorumluluğu ve hukukun güvencesi altındadır)” buyurmuş (Buhari, “Hac”, 132; “Hudud”, 9), bir başka hadiste de insanın üç temel dokunulmaz hakkı olarak hayat hakkı, mülkiyet hakkı ve manevi kişilik hakkı söz konusu edilmiştir (Müslim, “Birr”, 32; Ebu Davud, “Edeb”, 35).

    İslam’ın insanın dünya ve ahirette mutlu olmasını hedef aldığı, emir ve yasakları da bu gayeyi sağlamaya matuf olduğu, toplumsal huzur ve barışı kurmanın yolunun da insanların birbirine saygılı olmasından geçtiği unutulmamalıdır. Zina iftirası ve kişilik haklarına yapılan diğer saldırılar hakkında Kur’an’da yapılan açıklamalar, toplumları kişilik haklarına yapılan haksız saldırıları önleyici tedbirleri alma konusunda duyarlılığa ve göreve çağıran örneklendirmelerdir. Çünkü, kişilik haklarına saygı duyulmasının dini bir vecibe, bu hakka yapılan haksız saldırının haram ve günah olması olayın dini ve ahlaki boyutu olup bu yeterli olmaz. Hukuk düzeninin de buna paralel bir politika izlemesi gerekir. Öte yandan, toplu yayın imkan ve araçlarının arttığı, insanların çok kolay bir şekilde iftira ve karalama kampanyasının kurbanı olabildiği, tekziplerin ve karşı yayınların yetersiz kaldığı günümüzde kişilik haklarına yapılan saldırıların önlenmesi de, mağdurun haklarının korunması da ayrı bir önem kazanmıştır. Hatta bu konuda mağdurun ihlal edilen kişilik hakkının telafisi çoğu defa imkansız olduğundan haksız saldırıları önleyici tedbirler daha bir önem kazanmıştır.