İslam Ahlakı



    C) Ahlak Felsefesi

    “Hikmet sevgisi” manasına gelen felsefe tabiri, genel olarak “varlık ve olayların akıl ve düşünce yoluyla araştırılmasını gaye edinen disiplin”in adıdır. Özellikle Kindi’den (ö. 252/866) itibaren İslam düşüncesine giren ve en az beş yüzyıl boyunca Ebu Bekir Zekeriyya er-Razi, Farabi, İhvan-ı Safa, Ebü’l-Hasan el-Amiri, İbn Sina, İbn Rüşd, Şehabeddin es-Sühreverdi, Nasirüddin-i Tusi gibi şahsiyetler yetiştiren ve ürünler veren felsefenin önemli problemlerinden biri de ahlak olmuştur.

    Felsefenin umumiyetle insanın iki temel yeteneğini konu edindiği kabul edilir ki, bunlar da “bilmek” ve “yapmak”tır. Buna göre felsefe, bir yandan “Neyi bilebiliriz? Bilgilerimizin değeri nedir?” sorularının, bir yandan da “Neyi yapmalıyız? Eylemlerimizin değeri nedir ve ne olmalıdır?” sorularının cevabını araştıran bir disiplindir. İslam düşünürleri, felsefenin bu iki temel kolundan birine “hikmet-i nazariyye”, ikincisine de “hikmet-i ameliyye” demişlerdir. Şu halde felsefe hem alemin sırlarını çözmeye, varlığı olabildiğince bütünlüğü ve derinliği ile kavramaya, böylece insanın muhtaç bulunduğu ve aramakta olduğu gerçeği yakalamaya çalışır; hem de nasıl davranmak gerektiğini, insana yaraşır hayat tarzının hangisi olduğunu göstermek ister. Çünkü gerçekten üstün ve insani hayatın neden ibaret olduğunu bilmek de insanın en zaruri ihtiyacı ve bitmeyen arayışıdır. Böylece ahlak, felsefenin belli başlı araştırma sahaları arasında yer alır.