İslam Ahlakı



    2. Hilim

    Hilim terimi, “akıl ve kültürle kazanılan, insan ilişkilerinde sabırlı, hoşgörülü, bağışlayıcı, uzlaşmacı ve medeni davranışlar sergilemeyi sağlayan ahlaki erdem” şeklinde tanımlanabilir.

    Bazı kaynaklarda hilim kavramı, sefeh ve cehl kavramlarının zıddı olarak gösterilmektedir. Bu iki kelime zulüm, serkeşlik, saldırganlık, barbarlık gibi Cahiliye dönemindeki hakim ahlaki zihniyetin karakteristik yapısını oluşturan duygu ve davranışları ifade etmektedir. Nitekim meşhur Cahiliye şairi Amr b. Külsum’ün Muallaka’sında geçen, “Hele biri kalkıp da bize karşı cahillik etmeye görsün, o zaman biz cahillikte bütün cahillerden baskın çıkarız” anlamındaki beyit, cahiliye kelimesinin o kültürdeki anlamına işaret eden en çarpıcı örneklerdendir. Aslında Kur’an’ın müşriklere yönelttiği yoğun eleştirilerin temelinde de onlardaki bu cahillik (barbarlık) ahlakı vardır. Çünkü onlar aslında akılları yatmadığı için inkar etmiyorlardı; fakat gurur, kibir, inat, saldırganlık ve düşmanlık gibi hoyrat duyguları ve kötü alışkanlıkları yüzünden; İslam’ın getirdiği adalet, eşitlik, kardeşlik, merhamet, sabır, tahammül, uzlaşma, kaynaşma, barış gibi ilkeleri içlerine sindiremedikleri için inkarcılıkta direniyorlardı. İşte Kur’an’daki “hamiyyete’lcahiliyye” (Cahiliye küstahlığı; el-Feth 48/26) deyimi onların bu barbarlık ve uzlaşmazlık karakterini ifade eder.

    Kur’an-ı Kerim’de hilim kelimesi bir ayette çoğul (ahlam) olarak geçmekte, burada “Onlara bunu hilimleri (ahlam) mi emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?” (et-Tur 52/32) denilmektedir. Bütün tefsirlerde bu ayetteki ahlam akıl kelimesiyle açıklanır. Bunun dışında, “hilim sahibi” anlamında “halim” Allah’ın isimlerinden (esma-i hüsna) biri olarak mağfiret (bağışlama), ilim gibi kavramlarla birlikte on bir ayette tekrar edilmiştir. Tefsir ve kelam kitaplarında esma-i hüsnadan biri olarak halimin, “çok sabırlı, günahkarları cezalandırmakta acele etmeyen” veya “kullarının isyanından etkilenmeyen, günahkarlara gazap etmesi kendisini telaşa sevketmeyen, her işi olması gerektiği ölçüde yapan” anlamına geldiği belirtilir. İbn Hibban el-Büsti Ravzatü’l-ukala’ ve nüzhetü’l-fuzala’ adlı ahlak kitabında (s. 209) bu ayetlere dayanarak hilmin akıldan daha üstün bir erdem olduğunu, çünkü yüce Allah’ın Kur’an’da kendisini akılla değil hilimle nitelediğini ifade eder. Bu görüşü Gazzali de tekrar etmiştir (İhya’, III, 179). Ayrıca, yine halim iki ayette (et-Tevbe 9/14; Hud 11/75) Hz. İbrahim’in, bir ayette (esSaffat 37/101) Hz. İshak’ın niteliği olarak yer almaktadır.

    Hz. Peygamber, hemen bütün hadis mecmualarında ve edebi-ahlaki mahiyetteki antolojik eserlerde yer verilen bir hadisinde bir sahabiyi överken, “Sende Allah’ın sevdiği iki haslet vardır; bunlardan biri hilim, diğeri de teennidir” (Müslim, “İman”, 25, 26; Ebu Davud, “Edeb”, 149) buyurmuştur. İbnü’l-Esir’e göre bu hadisteki hilim “akıl”, teenni de “kararlılık, ağır başlılık” anlamına gelir (en-Nihaye, I, 434). Ebu Davud’un Sünen’inde “Kitabü’lEdeb”in ilk babı “Hilim ve Peygamber’in Ahlakı” başlığını taşır. Bu başlık, Resulullah’ın ahlakının temelini hilim faziletinin oluşturduğunu ima eder. Burada Resulullah’ın hoşgörüsünü, affediciliğini ve sabrını anlatan hadisler yer alır. Ayrıca bütün hadis mecmualarında, İslam bilginlerince hilmin kapsamında gösterilen akıl, basiret, kararlılık, öfkeye hakim olma, affetme, hoşgörü, sabır, vakar, rıfk gibi ahlaki erdemlere dair pek çok hadis bulunmaktadır.

    Özellikle Ignaz Goldziher’den itibaren müsteşrikler İslam ahlakının, dolayısıyla İslam insanın karakterini belirleyen temel erdemin hilim olduğu kanaatine varmışlardır. Zira Cahiliye döneminde çok az sayıda insan bu faziletin kıymetini takdir ederken İslam dini bunu, ahlaki ve sosyal alanda bütün müslümanlara yaymayı amaçlamıştır (I. Goldziher, Muslims Studies, s. 206-207; Charles Pellat, Risale fi’l-Hilm, s. 152). Kur’an ve hadisler yanında, 142 (759) yılında vefat eden Abdullah b. Mukaffa‘ın el-Edebü’l-kebir’i, daha sonra İbn Kuteybe’nin Uyunü’l-ahbar’ı, Cahiz’in başta el-Mehasin ve’lezdad, el-Beyan ve’t-tebyin olmak üzere çeşitli eserlerinde ve daha birçok benzerinde verilen bilgiler hilmin pek çok erdemi kapsayan bir İslam ahlakı kavramı olduğunu göstermektedir.

    Bütün kaynaklarda hilim, biri zihni, diğeri ahlaki olmak üzere iki anlamda geçmektedir. Zihni anlamda hilim akıl demektir. Bu manadaki hilim ahmaklık, sefahat ve cahilliğin zıddı olarak gösterilir. İşte “Onlara bunu akılları mı emrediyor?” mealindeki ayet dolaylı olarak müslümanlara aklın irşadına uymayı, akıllı davranmayı; ahmak, beyinsiz ve cahil kalmaktan uzak durmayı gerekli kılmaktadır. Bu ayetin devamındaki “Yoksa onlar tuğyan etmiş bir kavim midir?” ifadesinden anlaşıldığına göre hilimde, “tuğyan”nın zıddı olan bir anlam da vardır. Buna göre akıllı insan tuğyan etmez, yani azgınlık yapmaz, haddi aşmaz, öfkeye kapılıp kendinden geçmez.

    Hilmin ahlaki ve ameli gelişmişliği ifade eden manasını en iyi ortaya koyan İbn Sina, İlmü’l-ahlak adlı risalesinde (Tis‘u Resail, Kostantiniye 1298, s. 108) bu manadaki hilmin altında şu faziletleri sıralar: Öfkeyi yenme, kerem (cömertlik, onurlu davranış), hoşgörü, af, gönül zenginliği, dayanıklılık, kararlılık, kin gütmemek. Muhtelif kaynaklarda bunlara sabır, sekinet, vakar; ihtiraslara ve diğer bencil duygulara hakimiyet gibi daha birçok fazilet eklenmektedir. En önde gelen müslüman ahlak bilginlerinden olan İmam Maverdi’ye göre hilim “huyların en yücelerinden”dir (Edebü’ddünya ve’d-din, s. 245).

    İslami literatürde hilmin kapsamı içinde gösterilen faziletler hakkında pek çok ayet ve hadis vardır. Gazzali, genellikle İslam ahlakı sahasında yazılmış eserlerin en önemlisi olarak kabul edilen İhyaü ulumi’d-din’inde (III,177), bir ayette geçen “Rabbaniler olunuz” (Al-i İmran 3/79) ifadesini “halim ve bilgili kimseler olunuz” şeklinde yorumlamıştır. Hasan-ı Basri de bu ayetin devamındaki “Cahiller onlara sözlü sataşmada bulunduğunda, ‘Selam!’ derler” ifadesini “Onlar halim insanlardır; kendilerine karşı cahilce ve küstahça davrananlara bu şekilde cahillik ve küstahlıkla karşılık vermezler” biçiminde açıklamıştır.

    İçlerinde hilim kelimesi geçmemekle birilikte, anlamları itibariyle hilim erdeminin İslam ahlakındaki yerini ve önemini ifade eden yüzlerce ayete örnek olarak şunlar zikredilebilir: “Onlar öfkelendikleri zaman bile affederler” (eş-Şura 42/37); “Her kim sabreder ve bağışlarsa, bilsin ki bu tutum davranışların en soylusu, en olumlusudur” (eş-Şura 42/43); “Güzel bir söz ve bağışlama, arkasından eziyet gelen sadakadan daha hayırlıdır” (el-Bakara 2/263); “(Müslümanlar) affetsinler, hoşgörülü olsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?” (en-Nur 24/22); “Af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillikten uzak dur” (el-A‘raf 7/199); “Rabbinizin bağışına, takva sahipleri için hazırlamış olduğu, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah rızası için mal harcarlar; öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah da (böyle) güzel davranışta bulunanları sever” (Al-i İmran 3/133-134); “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir tutumla karşıla. O zaman göreceksin ki, seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost olacaktır” (Fussılet 41/34).

    Bu son ayet, sevginin oluşmasında ve dolayısıyla sosyal barışın sağlanmasında hilim erdeminin rolünü göstermesi bakımından özellikle ilgi çekicidir. Zira burada hilim ruhunu yansıtan en saygın davranışlardan biri olan kötülüğe karşı iyilik, düşmanı bile dost yapan bir güç olarak değerlendirilmiştir. Ünlü ahlak bilgini İbnü’l-Mukaffa‘, hilmin bu gücüne şu sözlerle işaret eder: “Sakın sana iftira atana öfke ve intikam duygusuyla karşılık verme! Hilim ve vakar içinde makul karşılık ver. Hiç şüphen olmasın ki üstünlük ve kuvvet daima yumuşak (halim) olanındır (el-Edebü’l-kebir, s. 45-46).

    Buraya kadar ifade edilenlerden anlaşılacağı üzere İslam ahlakı hilim sahibi olmayı; yani sabır, sekinet ve vakar gibi erdemlerle donanmayı; öfkeye, ihtiraslara ve diğer bencil duygulara hakim olmayı; kendini bilmez insanların küstahça davranışları karşısında akıllı, soğukkanlı, ağır başlı hareket etmeyi öngörür. Fakat bu davranışların, erdemlilikten kaynaklanmasını ister; cahillikten, güçsüzlük ve onursuzluktan kaynaklanması halinde ise bunu bir zillet ve acizlik sayar ve reddeder. Bir rivayette Resulullah’ın, “Eğer hasmından daha güçlü isen, onu bağışlayarak güçlü olmanın şükrünü ödemiş ol” (Maverdi, s. 245) buyurduğu bildirilir. Burada açıkça bağışlamanın güçlü olunduğu zaman bir değer ifade ettiği vurgulanmaktadır. Hz. Ömer’e atfedilen bir sözde de, Allah nezdinde devlet başkanının hilminden, rıfkından ve yumuşaklığından daha değerli bir hilim bulunmadığı belirtilir. Çünkü o, güçlü olduğu halde yumuşaktır. Ahlak ve faziletiyle tanınan Emevi Halifesi Ömer b. Abdülaziz’in “Hilmin ilimle, affın kudretle birleşmesi sonucunda ulaşılan faziletten daha üstünü asla yoktur” (Cahiz, el-Beyan, I,175) anlamındaki sözü, özellikle Cahiz’in halimi sahif (zayıf, aciz) kelimesinin karşıtı olarak kullanması da (el-Osmaniyye, s. 193) hilmin cahillik ve güçsüzlükten kaynaklanan bir fazilet olmadığına işaret eder.

    Kur’an ahlakını en iyi kavrayan ve yaşayanlardan biri olarak tanınan Hasan-ı Basri’ye isnat edilen (Gazzali, İhya, III, 166) ve hilmin kapsadığı başlıca faziletlere vurgu yapan şu sözü Kur’an ve Peygamber ahlakının bir özeti saymak mümkündür: “Müslümanın başlıca alametleri şunlardır: Dininde güçlü, kararlı ve yumuşak, imanı sağlam, bilgili ve halim, zeki ve merhametli, hem haklı hem bağışlayıcı, hem zengin hem tutumlu, hasta olduğunda tahammüllü, güçlü ve iyilik sever, arkadaşlık ve dostluğun sıkıntılarına katlanır, zorluklara sabreder, öfkesine mağlup olmaz, gurur ve kibire kapılmaz, ihtiraslarına yenilmez; midesi yüzünden şerefsizlik yapmaz; hırsı yüzünden küçülmez; basit hedeflerle yetinmez; mazluma yardım eder, zayıfa acır, cimrilik yapmaz, israf etmez; kendisine kötülük edeni bağışlar; cahili hoşgörür; nefsi sıkıntıda olsa da herkes kendisinden yararlanır.”

    Buraya kadar açıklanmaya çalışılan takva ve hilim kavramları dışında Kur’an-ı Kerim ve hadislerde daha pek çok ahlak kavramı varsa da bunların hepsini yukarıdakilere benzer tahlillere tabi tutmak bu çalışmanın amacını ve çerçevesini taşar. Ancak aşağıdaki bölümlerde yeri geldikçe diğer bazı erdemler hakkında da bilgi verilecektir.