Kur’an’da hayız halinin kadın için rahatsızlık ve mazeret hali olduğu, hayız süresince kocalarının onlarla cinsi temastan uzak durması gerektiği bildirilmiştir (el-Bakara 2/222).
Bu yasaklama ve Hz. Peygamber’in de bu yöndeki hadisleri sebebiyle, hayızlı kadınla cinsi münasebette bulunmanın haram olduğunda görüş birliği hasıl olmuştur. Zaten böyle bir münasebet insanın selim zevkine aykırı olduğu gibi iki tarafın, özellikle de kadının ruh ve beden sağlığı açısından son derece zararlı ve tehlikeli bulunmaktadır. Buna rağmen böyle bir davranışta bulunan kimseye ne gerekeceği konusu fakihler arasında tartışma konusu olmuştur.
Ebu Hanife de dahil İslam alimlerinin çoğunluğuna göre, karısı ile hayızlı iken cinsi münasebette bulunan kimse günah işlemiştir. Allah’a bol tövbe ve istiğfar etmekten başka yapabileceği bir şey yoktur. İbn Abbas, Katade, Evzai, Ahmed b. Hanbel gibi İslam alimlerine göre ise hayızlı kadınla ilk günlerde kurulan cinsi münasebet için bir dinar (4,25 gr. altın) kanamanın iyice azaldığı bir dönemde yapılan cinsi münasebet içinse yarım dinar kefaret ödenmesi gerekir. Bu kefaret kocanın zorlamasıyla olmuşsa sadece ona, iki tarafın isteğiyle olmuşsa ayrı ayrı ikisine de gerekir. Cinsi temasın kasten, unutarak, haram olduğunu bilmeden veya hayız durumunu farketmeden yapılmış olması sonucu etkilemez.
Görüldüğü üzere kefaretler, kasten veya bilmeden yanlış bir davranışta bulunan, hata eden ve günah işleyen müslümana, tövbe ve istiğfar kapısının kapanmadığını öğretmekte fakat tekrar aynı yanlışı yapmaması için de onu sosyal içerikli bir ibadeti ifaya veya etkili bir nefis terbiyesine mecbur bırakmaktadır. Köle azat etme gibi, fakirleri yedirip giydirme gibi üçüncü şahısların yararına sosyal amaçlı ibadetlerin, ferdi hata ve günahlara kefaret sayılması da İslam’ın hayata bakış açısını yansıtması yönüyle manidardır.