Sözlükte “sırt” anlamına gelen zıhar kelimesi, kökü İslam öncesi dönem Hicaz-Arap toplumuna kadar uzanan bir geleneği simgeler. Cahiliye döneminde bir erkeğin karısına “Artık sen bana anamın sırtı gibisin” demesiyle onu kendisine haram kıldığına inanılır ve bu bir nevi boşanma sayılırdı.

    İslam, kadının aleyhine olan bu boşanma tarzını kaldırdı. Hatta bu üslupta bir söz söylemeyi kınadı. Bununla birlikte karısının herhangi bir uzvunu kendisine nikahı ebediyen haram olan bir kadının uzvuna benzeterek perhiz yemini yapan kimseye, kefaret ödemesi mükellefiyeti yükledi. Bu sebeple zıhar kefareti, zıhar yemini yapan kimsenin karısıyla tekrar bir araya gelebilmesi için ödemesi gereken kefaretin adıdır.



    Kur’an’da zıhar yemini ve kefaretiyle ilgili olarak eski Arap örfüne de atıfta bulunulur ve mealen şöyle buyurulur: “İçinizden zıhar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söz söylüyorlar. Kuşkusuz Allah affedicidir, bağışlayıcıdır. Hanımlarından zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin onlarla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Buna (köle azat etmeye) imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah’a ve resulüne inanmanızdan dolayıdır.

    Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kafirler için acı bir azap vardır” (el-Mücadele 58/2-4). Ayette kefaret seçenekleri arasındaki sıraya riayetin zikredilmesi ve orucun peş peşe tutulmasının istenmesi diğer bazı kefaret çeşitleri için de geçerli görülmüştür. Öte yandan aile mahremiyeti içinde kalan bir yanlış söz ve davranış sebebiyle bile köle azat etme, fakirlerin doyurulması gibi sosyal amaçlı ibadetlerin kefaret olarak emredilmiş olması, İslam’ın insan hürriyetine ve toplumda sosyal adaletin sağlanmasına verdiği önemin bir göstergesi olmaktadır.

    in Kefâretler Tags: Zıhar