Sehiv “yanılma, unutma ve dalgınlık” gibi anlamlara gelir. Buna göre sehiv secdesi, yanılma, unutma veya dalgınlık gibi durumlar yüzünden namazın vaciplerinden birini terk veya tehir etme durumunda, namazın sonunda yapılan secdelere denilir. Sehiv secdeleri sayesinde namazda meydana gelen kusur ıslah edilmiş, eksiklik telafi edilmiş olur. Namaz esnasında pür dikkat olmak ve titiz davranmak esas olmakla birlikte, çeşitli nedenlerle insanlar namazlarında yanılabilirler. Peygamberimiz bu tür durumlarda, namaz kılan kişinin “Allah’ın huzurunda saygısızlık ettim, kusur işledim” diyerek kendini suçlamasının ve karamsarlığa düşmesinin önüne geçerek onu rahatlatmak, vesveseden kurtarmak ve her yanılmada namazı yeni baştan kılma sıkıntısının önüne geçmek maksadıyla, asli olan bir farzın terkedilmediği durumlarda bir telafi ve düzeltme mekanizması olarak sehiv secdesi uygulamasını öngörmüştür. Bununla birlikte unutmamalı ki, bir kimsenin tedavi imkanı var diye sağlığını koruma konusunda dikkatsizlik göstermesi nasıl uygunsuz bir davranış ise, telafi imkanı var diye de namazda gevşek davranmak da öyle, hatta daha da uygunsuz bir davranıştır.

    Hz. Peygamber’in sehiv secdesinin anlamına ve amacına ilişkin olarak söylediği sözlerden ikisi şöyledir:



    “”Biriniz namazında şüpheye düşerse doğrusunu araştırsın ve namazını kanaatine göre tamamlasın, sonra selam versin ve sehiv secdesi yapsın” (Buhari, “Salat”, 31).

    “”Biriniz namazı dört rek‘at mı yoksa üç rek‘at mı kıldığında şüpheye düşerse, şüpheyi atsın ve yakinen bildiğine göre davranıp namazını tamamlasın. Selam vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş kılmış ise bu secdeler namazına şefaatçi olur, eğer namazını tam kılmış ise bu secdeler şeytanın uzaklaştırılmasına vesile olur” (Buhari, “Sehv”, 6-7).

    Sehiv secdesini gerektiren bir durum bulununca bu secdenin yapılması Hanefiler’e göre vaciptir. Sehiv secdesi gerektiği halde bunu yapmayan kişi günah işlemiş olur; fakat namazı batıl olmaz. Maliki ve Şafiiler’e göre sehiv secdesi namazın sünnetlerinden bir veya birkaçının terkedilmesi durumunda yapıldığı için, sehiv secdesi yapmak sünnettir. Hanbeliler’e göre ise sehiv secdesi duruma göre bazan vacip, bazan sünnet, bazan da mubah olur. Mesela namazın bir sünnetini terketmekten dolayı sehiv secdesi yapmak mubahtır.

    a) Sehiv Secdesinin Yapılış Biçimi

    Son oturuşta “Tahiyyat” duası okunup iki yana selam verildikten sonra iki secde daha yapılır ve oturulur. Bu oturuşta Tahiyyat duası, “salavat (Salli ve Barik)” ve “Rabbena atina” duası okunarak, her zamanki gibi önce sağa sonra sola selam verilir. Son oturuşta, sehiv secdesi öncesinde her iki tarafa selam verileceği görüşü, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a aittir. İmam Muhammed’e göre ise, sadece sağ yanına selam verdikten sonra sehiv secdesini yapar. Sonraki Hanefi alimler, imamın sehiv secdesi için iki yanına selam vermesi durumunda cemaatten birinin namazı bozacak bir iş işlemesinin veya namaz bitti zannıyla dağılmalarının mümkün olduğu gerekçesiyle, İmam Muhammed’in görüşünün imam olan kişi için, diğer ikisinin görüşünün ise tek başına namaz kılan için münasip olduğunu belirtmişlerdir. Şafii ve Ahmed b. Hanbel’e göre sehiv secdesi selamdan hemen önce yapılır.

    Zahir rivayette Şafii ile Hanefi imamlar arasındaki görüş ayrılığının fazilet ve evleviyet bakımından olduğu söylenirken, nevadir kitaplarında bu görüş ayrılığının caizlik (cevaz) noktasında olduğu söylenmektedir. Görüş ayrılığının fazilet noktasında olması durumunda, Hanefi imamlara göre sehiv secdesini selamdan sonra Şafii’ye göre ise selamdan önce yapmak daha uygun ve faziletlidir (evla). Fakat görüş ayrılığının cevaz noktasında olması durumunda ise, Hanefi imamlara göre sehiv secdesini selamdan sonra yapmak gerekir, selamdan önce yapılması caiz değildir. Sehiv secdesi selamdan önce yapılacak olursa, selamdan sonra secdelerin tekrarlanması gerekir. Şafii’ye göre ise sehiv secdesi selamdan önce yapılmalıdır, selamdan sonra yapılırsa, sehiv geçersiz sayılır.

    İmam Malik’e göre ise, sehiv secdesi namazda ziyade bir fiil işlemek yüzünden yapılacaksa selamdan sonra, bir noksanlık yüzünden yapılacaksa selamdan önce yapılır. Hem bir fazlalık hem de bir eksiklik yüzünden yapılacaksa, bu durumda sehiv secdesi selamdan önce yapılır. Namazda noksanlık yapmak, namaz içindeki bir müekked sünneti veya en az iki gayr-i müekked sünneti terketmek durumunda olur. Namazda ziyade yapmak ise, namazın cinsinden olsun veya olmasın namazı bozmayacak kadar az bir fiil ilave etmek durumunda söz konusu olur. Mesela namazın rükünlerinden rüku ve secde gibi bir fiilin fazladan yapılması namazda fazlalık yapmak olur.

    Sehiv için yapılacak iki secde vacip olduğu gibi, secdeden sonraki oturuşta Tahiyyat okumak ve selamla çıkmak da vaciptir. Sehiv secdesi yapması gereken kişinin, salavat duasını (Salli ve Barik), namaz oturmasında mı yoksa sehiv secdesi oturmasında mı okuyacağı konusunda iki görüş bulunmaktadır. Hanefi fakihlerinden Kerhi’ye göre salavat duası, sehiv secdesi ka‘desinde okunur. Tahavi’ye göre ise, selam bulunan her ka‘dede, salavat duasının okunması gerekir. Kerhi’nin görüşü daha sahih, Tahavi’nin görüşü ise daha ihtiyatlı görülmüştür. Bir kısım alimlere göre, imam hakkında Kerhi’nin görüşü evladır; çünkü imam tezce selam verince halk imamın sehiv secdesi yapacağını sezer ve dikkatli davranır. Münferid hakkında ise Tahavi’nin görüşü evladır.

    Sehiv secdesi imam için ve tek başına namaz kılan kişi için söz konusudur. İmamın sehvi yani yanılması, kendisi hakkında asaleten, kendisine uyan cemaat hakkında tebean sehiv secdesini gerektirir. İmama uymuş bulunan kişi (muktedi), imam sehiv secdesi yaptığında onunla birlikte yapar, kendisi sehiv secdesini gerektiren bir şey yapmışsa bundan dolayı sehiv secdesi yapmaz. İmam sehiv secdesini gerektiren bir şey yaptığı halde sehiv secdesi yapmazsa muktedi de yapmaz.

    b) Sehiv Secdesini Gerektiren Durumlar

    Bilindiği gibi namazın kıraat, rüku ve secde gibi farzları, Fatiha okumak ve ardından başka bir sure eklemek (zamm-ı sure), tertibe riayet etmek gibi vacipleri ve ka‘delerde salavat okumak gibi sünnetleri bulunmaktadır. Namazın tam ve mükemmel olabilmesi için bunların hepsine riayet etmek, namazın gereklerini tam ve yerli yerinde yapmaya çalışmak ve tam kalp huzuru içinde namaz kılmaya özen göstermek gerekir. Bununla birlikte çeşitli nedenlerle bu şartlara riayetsizlik söz konusu olabilir. Bu bakımdan riayetsizlik söz konusu olabilecek fiilleri ve riayetsizlik durumunda ne yapılmak gerektiğini bilmek önem arzeder.

    Namazda riayetsizlik edilmesi yani terkedilmesi söz konusu olabilecek fiil ya farz ya vacip ya da sünnettir. Bunlardan her birinin terkedilmesinin hükmü farklıdır. Şimdi bunların terkedilmesinin hükümlerini ayrı ayrı görelim.

    1. Namazın farzlarından birinin terkedilmesi durumunda, bu farzın namaz içinde telafi (tedarik) edilmesi mümkün ise, farz olan bu fiilin -namaz içindekaza edilmesi gerekir. Kaza yoluyla telafinin mümkün olduğu durumların her birinde sehiv secdesi yapmak gerekir. Namaz içinde kaza yoluyla telafi edilmesi mümkün olmayan durumlarda, namazın farzlarından birinin terkedilmesi sebebiyle oluşan eksiklik sehiv secdesiyle giderilemez. namaz fasid olur ve yeniden kılınması gerekir (Terkedilmiş farzın namaz içinde kaza edilebileceği durumlar aşağıda gösterilmiştir).

    2. Namazın sünnetlerinden birinin veya birkaçının terkedilmesi durumunda bir şey yapılmaz. Sünnetler, namazın rükünlerinden olmadığı için terkedilmesi durumunda namazda bir eksiklik olmaz ve sehiv secdesi yapmak gerekmez.

    3. Namazın vaciplerinden birinin terkedilmesi ise sehiv secdesini gerektirir. Sehiv secdesini gerektiren durumlar sayılırken, farzın tehir edilmesi, vacibin terk ve tehir edilmesi diye sayılan üç ayrı durum esasında bir tek duruma racidir. Şöyle ki, namazın farzlarından ve vaciplerinden her birini yerli yerinde, zamanında, hakkını vererek ve tertibini bozmadan yapmak vaciptir. Buna göre, namazın farzlarından veya vaciplerinden biri tehir edildiği zaman namazın vaciplerinden biri terkedilmiş olacağından, sehiv secdesi yapmanın bir tek sebebi vardır, o da bir vacibin terkedilmesidir. Bu bakımdan namazın farzlarından birini tehir etme yani yapılması gereken yerden geriye bırakma durumu da bir vacibin terkedilmesi anlamına gelmekte ve bu durumda farzın tehiri ve vacibin terki yüzünden sehiv secdesi yapmak gerekmektedir. Yine namazın fiillerinden birini yeri değilken fazladan yapmak da vacibin terki sayılır.

    Namazın önemini ve anlamını bilen ve bunu inanarak yerine getiren bir kimsenin namazın vaciplerinden birini kasten terketmesi düşünülemez. Bununla birlikte, fakihler, her türlü ihtimali göz önüne alarak vacibin kasten terkedilmesinin hükmünü de belirlemişlerdir. Buna göre, vacibin kasten yani bilerek terkedilmesi ile sehven (yanılarak) terkedilmesinin hükmü birbirinden farklıdır. Bir vacip sehven terkolunmuşsa, sehiv secdesi gerekir. Vacibin kasten terkolunması ise isaet yani yakışıksız ve kötü bir davranış olmakla birlikte, sehiv secdesi yapmayı gerektirmez. Fakat bu şekilde kılınan namaz eksik olur. Alimlerin birçoğu, yaptığı işten pişman olduğunun ve hatasını anladığının bir göstergesi olarak bu namazı iade etmenin uygun olacağını söylemişlerdir. Bu şuurda olmayan ve namazı asli amacıyla bütünleştiremeyen kimse, vacibi kasten terk veya tehir etmişse, böyle birine de iadeyi teklif etmek manasız bulunmuştur. Sehiv secdesini gerektiren bir şeyi kasten işlemek durumunda, kural olarak sehiv secdesi gerekmemekle birlikte bu kural için iki istisna getirilmiştir: Birisi Fatiha suresinin, diğeri birinci oturuşun kasten terkedilmesi durumudur. Yani Fatiha’yı veya birinci oturuşu gerek sehven gerek kasten terketme durumunda sehiv secdesi vaciptir.

    aa) Terkedilmiş Bir Farzın Namaz İçinde Kaza Yoluyla Telafi Edilebileceği Durumlar

    a) Bir kimse iftitah tekbiri alarak namaza durup kıyamı da yerine getirdikten sonra kıraat etmeden rükua varır da kıraati unuttuğunu rükuda hatırlarsa, unutulan bu kıraatin kaza yoluyla telafi edilmesi mümkündür. Bu kişi rüku halinde iken Kur’an’dan bir ayet okursa, bu suretle terkettiği farzı (ki bu kıraattir) telafi etmiş olur. Fakat kişi kıraat etmediğini rükuda iken değil de secdede iken hatırlayacak olursa artık unutulan kıraatin namaz içinde kaza yoluyla tedarik edilmesi mümkün olmaz, namaz fasid olur ve yeniden kılınması gerekir.

    b) Bir kişi iftitah tekbiri alıp kıyam ve kıraatten sonra rüku etmeden doğrudan secdeye inecek ve birinci secdede rüku yapmadığını hatırlayacak olsa, bunun da kaza yoluyla telafi edilmesi mümkündür. Bu kişi hemen ayağa kalkar ve rükuunu yapar. Bu yaptığı rüku, az önce yaptığı secdeyi iptal ettiği için, bu rükudan sonra yeniden iki secde yapar ve namaza devam eder. Rüku yapmadığını ikinci secdede hatırlayacak olursa, artık bunun telafisi mümkün değildir. Namaz fasid olur ve yeniden kılması gerekir.

    c) Bir kimse dört rek‘atlı farz namazda son oturuşu (ka‘de-i ahire) unutarak beşinci rek‘ata kalkar da beşinci rek‘atı kılmakta iken son oturuşu yapmadığını hatırlarsa, bunu henüz secdeye varmadan hatırlaması halinde bunun telafisi mümkündür. Hemen oturur, Tahiyyat okur ve selam verir, farz olan oturuşu geciktirdiği için de sehiv secdesi yapar. Fakat beşinci rek‘atın secdesini yaptıktan sonra hatırlayacak olursa o vakit ka‘de-i ahirenin telafisi mümkün değildir. Namazının farzlığı batıl olur ve farz diye kıldığı beş rek‘at namaz nafileye dönüşür. Bir rek‘at daha kılarak bu nafileyi altıya tamamlar. Farzı tekrar kılar.

    Dört rek‘atlık farz namazda, eğer ka‘de-i ahire yapıldıktan sonra yanlışlıkla beşinci rek‘ata kalkılacak olursa, bu fazla rek‘at secde ile tamamlanmış olsa dahi namazın farzlığını iptal etmez. Fazladan kılınan rek‘atı tam bir nafile haline getirmek için ona bir rek‘at daha ilave edilir. Selam tehir edildiği için de namazın sonunda sehiv secdesi yapılır.

    Kaza yoluyla telafinin mümkün olduğu bu örneklerin her birinde sehiv secdesi yapmak gerekir. Öte yandan, bu örnekler kişinin rüku veya secde veya ka‘de-i ahireyi terketmesi durumlarına ilişkindir. Kişi iftitah tekbirini terketmişse bunun kaza yoluyla telafi edilmesi mümkün olmaz; namaz batıl olur.

    bb) Sehiv Secdesi Yapılması Gereken Durumlar

    1. Rüknün tekrarı. Namazın rükünlerinden birini tekrar etmek veya bir rüknü tehir etmek, mesela bir rek‘atta iki defa rüku veya üç defa secde yapmak durumunda, namaz kılan kişi ister imam ister münferit olsun, sehiv secdesi gerekir. Birinci ve ikinci rek‘atlarda Fatiha’nın arka arkaya tekrar okunması, rükuda veya secdede veya teşehhüt yerinde kıraat edilmesi yani Kur’an okunması da böyledir. Namazın bir rek‘atında farz olan kıraat sehven terkedilip rükua gidilse ve rükuda hatırlansa, kıyama dönülüp tekrar kıraat yapılır ve tekrar rükua gidilir. Ancak bu durumda bir rek‘atta iki rüku yapıldığı için sehiv secdesi gerekir.

    2. Takdim ve tehir. Namazın rükünlerinden birinin takdim veya tehir edilmesi sehiv secdesini gerektirir. Mesela kıraatten önce rüku etmek veya oturacağı yerde kıyam etmek veya kıyam edeceği yerde oturmak veya rüku yerinde secde etmek veya secde edecek yerde rüku etmek, kısaca bir fiili başka bir fiilin yerinde yapmak durumunda, namaz kılan kişi ister imam ister münferit olsun, sehiv secdesi gerekir. Unutulan secdenin sonradan hatırlanarak yapılması halinde de bu tehiri telafi için sehiv secdesi yapılır.

    3. Ara verme. Bu genelde namaz içinde uzunca bir süre tereddüt ve düşünme şeklinde olur. Uzunca bir müddet düşünme veya düşünmenin uzaması, ortalama olarak bir rükün eda edilecek kadar sürenin, bir rükün veya bir vacibi eda etmeksizin, bir şey yapmaksızın geçirilmesi demektir. Bu uzunca düşünme, namaz kılan kişiyi bir rüknü veya bir vacibi yerinde edadan alıkoyduğu için sehiv secdesi gerekir. Bir rüknün eda edildiği sıradaki düşünme ise sehiv secdesini gerektirmez.

    Namaz kılan kişi kıyamda iftitah tekbirini aldığında şüphe etse, “uzunca bir müddet” düşündükten sonra, iftitah tekbirini almış olduğunu hatırlasa veya “Tekbir almadım” diye yeniden tekbir aldıktan sonra başlangıçta tekbir almış olduğunu hatırlasa sehiv secdesi gerekir.

    Fatiha’dan sonra ne okuyacağını düşünürken, namazın bir rüknünü eda edecek miktarda sükut etmiş olsa, sehiv secdesi yapar.

    Üç rek‘at mı dört rek‘at mı kılındığında tereddüt edilerek düşünülse veya Fatiha okunduktan sonra hangi surenin okunulacağı düşünülse, yine sehiv secdesi gerekir. Çünkü bu durumlarda düşünmenin uzaması sebebiyle vacip tehir edilmiş olmaktadır.

    4. Kıraat eksikliği veya fazlalığı. Bir kimse Fatiha suresini hiç okumasa veya büyük bir kısmını okumasa, ya da Fatiha’dan sonra sure koşmasa sehiv secdesi gerekir.

    Fatiha’yı okuyup, arkasından başka bir sure okumadan Fatiha’yı ikinci kez okuyacak olsa, sehiv secdesi yapmalıdır. Fakat Fatiha’yı sureden sonra ikinci kez okusa, sahih görüşe göre sehiv secdesi gerekmez. Fatiha’yı son iki rek‘atta iki kere okuması durumunda da ittifakla sehiv secdesi gerekmez.

    Bir kimse, dört rek‘at farzın ilk iki rek‘atında bir şey okumasa, sonra bunu hatırlasa, son iki rek‘atta hem Fatiha okur, hem sure koşar ve selamdan sonra sehiv secdesi yapar.

    Bir kimse birinci veya ikinci rek‘atta Fatiha’nın devamında sure okumasa, rükuda iken veya rükudan başını kaldırdıktan sonra secdeden önce bunu hatırlarsa, kıyama avdet eder, yani ayağa kalkar ve sureyi okur, sonra tekrar rüku eder. Namazın sonunda da sehiv secdesi yapar. Kıyama dönüp kıraat ettikten sonra rükuu yeniden yapmazsa namazı bozulur. Çünkü sure okumakla, önce yaptığı rüku iptal edilmiş olur.

    Dört veya üç rek‘atlı farzların ilk iki rek‘atında Fatiha’dan sonra birer sure okunmamışsa, bu sure üçüncü ve dördüncü rek‘atlarda Fatiha’dan sonra eklenir. Eğer bu namaz cemaatle kılınan bir akşam veya yatsı namazı ise, üçüncü ve dördüncü rek‘atlarda hem Fatiha ve hem de eklenecek sure açıktan okunur. Fatiha’nın değil de sadece surenin açıktan okunacağını söyleyen de vardır. Ebu Yusuf’a göre ikisi de gizli okunur. Çünkü son rek‘atlarda gizli okumak sünnettir. Ebu Yusuf’tan diğer rivayete göre ise, yeri geçtiği için artık bu sure hiç okunmaz. Hangi görüş alınırsa alınsın hepsine göre de sehiv secdesi yapmak gerekir.

    Namazda Fatiha’dan önce sehven başka bir sure okunsa, Fatiha okunup ardından sure yeniden okunur, namazın sonunda sehiv secdesi yapılır. Bu tertip noksanı rüku halinde bile hatırlansa, doğrulup sırasınca yeniden okunmalıdır. Bu şekildeki bir yanılma pek nadir vuku bulduğu için, az veya çok olmasına bakılmaz, Fatiha’dan önce bir tek harf bile okunsa, yeni baştan okuyup sehiv secdesi yapılır.

    Bir kimse Fatiha okuyup okumadığında tereddüt etse, henüz başka bir sure okumamışsa Fatiha’yı okur. Fakat başka bir sure okumuşsa artık Fatiha’yı okumaz. Çünkü surenin Fatiha’dan önce okunmuş olma ihtimali daha ağır basar. Bununla birlikte kendisinin bu hususta ağır basan bir kanaati varsa, o kanaatine göre davranmalıdır.

    Bir kimse vitirde Kunut duasını okumadığını rükudan sonra anlasa, secdeden önce veya sonra olması farketmez, dönüp Kunut duası okumaz; namazın sonunda sehiv secdesi yapar. Kunut okumadığını rüku esnasında hatırlasa sahih olan rivayete göre dönüp Kunut okuması gerekmez. İster dönüp Kunut okusun, isterse dönmeyip namazına devam etsin, sehiv secdesi gerekir.

    Kunut tekbirinin terkinden dolayı sehiv secdesi gerekip gerekmediği konusunda imamlardan rivayet olmadığı için kimi alimler Kunut tekbirinin terkedilmesi durumunda sehiv secdesi gerekmediğini, kimileri de bayram namazına kıyasla sehiv secdesi gerekeceğini söylemişlerdir.

    Vitir kılan kimse, üçüncü rek‘atta Fatiha ve sure okumadan Kunut okuyup rükua varsa ve Fatiha ile sure okumadığını bu esnada hatırlasa kıyama dönerek Fatiha ve sure okur.

    Kıyamda iken Fatiha’dan sonra ve sureden önce teşehhüt okusa, vacip olan zamm-ı sureyi geciktirdiği için sehiv secdesi yapması gerekir.

    Dört rek‘at farzın son iki rek‘atında Fatiha’dan sonra sure okusa, tercih edilen görüşe göre, sehiv secdesi gerekmez.

    Farz namazların üçüncü ve dördüncü rek‘atlarında kasten Fatiha veya başka bir sure okumaksızın sükut edilmesi, kötü bir davranış (isaet) olmakla birlikte sehiv secdesini gerektirmez. Fakat farzın üçüncü ve dördüncü rek‘atında sehven sükut edilmişse, Ebu Hanife’ye göre sehiv secdesi gerekir.

    Münferit olarak namaz kılan kişinin açıktan veya gizliden okumasından dolayı, zahir rivayete göre sehiv secdesi gerekmez. Şu var ki gizli okunması gereken bir yerde mesela öğle namazında kasten açıktan okursa isaet etmiş olur. Münferidin gündüz kılınan nafile namazlarda açıktan okuması da mekruhtur.

    5. Secde ve rükuda hata. Rüku ve secdeyi düzgün, yani ta‘dil-i erkana uygun olarak yapmayan kişi, sehiv secdesi yapılmalıdır. Rükuun ta‘dil edilmesi yani düzgün yapılmasının ölçüsü, rükuda uzuvları sakin oluncaya değin durup geri doğrulup kalktığı vakitte uzuvları sakin oluncaya değin durmaktır. Secdenin ta‘dil edilmesinin ölçüsü ise, secdede uzuvları sakin oluncaya değin durup geri başını kaldırdığı vakit uzuvları sakin olunca oturup sonra ikinci secdeye varmaktır. Ta‘dil terkolunmakla sehiv secdesinin vacip olacağı görüşü Kerhi’ye aittir. Cürcani’ye göre ise sehiv secdesi lazım olmaz. Ebu Yusuf ve Şafii’ye göre ta‘dil-i erkanın farz olduğu, dolayısıyla terkedilmesi durumunda namazın fasid olacağı da dikkate alınarak ta‘dil-i erkan konusunda titiz davranmalı, her bir rüknü düzgün yapmaya ihtimam göstermelidir.

    Bir kimse birinci veya ikinci rek‘atta bir secdeyi yapmadığını namazı tamamladığı sırada hatırlasa namazı fasid olmaz, terkettiği secdeyi yapar, tertibi terkettiği için sehiv secdesi yapar.

    6. Ka‘dede hata. Bir kimse ka‘de-i ahireyi unutup başka bir rek‘atı kılmaya kalkarsa, secde etmediği müddetçe oturup sonra sehiv secdesi yapacağını, eğer secdeden sonra hatırlarsa, o kişinin farz diye kıldığı namazın nafileye dönüşeceğini daha önce görmüştük.

    Kişi farz namazda birinci oturuşu unutup kıyama yönelse de sonra hatırlasa, eğer oturmaya yakın ise oturur. Bu durumda kimileri sehiv secdesi gerekir demişlerse de, sahih görüşe göre bu durumda sehiv secdesi yapılmaz. Eğer kıyama yakın ise, oturmayıp namazına devam eder ve vacip olan birinci oturuşu terkettiği için namazın sonunda sehiv secdesi yapar. Eğer kişi tam ayağa kalktıktan sonra birinci oturuşu yapmadığını hatırlayıp geri oturacak olursa namazı fasid olur. Çünkü bu takdirde farz olan kıyam bozulmuş, namazın tertibi tamamen değiştirilmiş olur. Bu söylenenler, farz namaza göredir. Nafile namazda ise, her halükarda oturmak gerekir. Mesela herhangi bir sünnet namazda, ikinci rek‘atın sonunda oturulup Tahiyyat okunmadığı üçüncü rek‘atta hatırlanacak olursa, üçüncü rek‘atın secdesine varılmadığı sürece hemen oturulur. Namazın sonunda sehiv secdesi yapılır.

    Bir kimse dört rek‘at nafileyi birinci oturuşu terkederek kılsa, namazı fasid olmaz. Sehiv secdesi vacip olur.

    7. Tahiyyat’ı terk. Birinci veya ikinci oturuşta Tahiyyat okumak terkedilse sehiv secdesi lazım olur. Çünkü vacibin terki söz konusudur.

    Birinci oturuşta teşehhütten sonra “Allahümme salli ala Muhammed” dense sehiv secdesi lazım olur. Kimilerine göre de “ve ala al-i Muhammed” denmedikçe sehiv secdesi gerekmez. Ebu Hanife’ye göre ilk oturuşta teşehhüt üzerine bir harf dahi eklenecek olursa sehiv secdesi lazım olur. Kimileri de, birinci oturuşta teşehhüt üzerine ziyade, bir rükün eda edecek miktar olmadıkça sehiv secdesi gerekmez, sahih olan da budur demişlerdir.

    Namazda Tahiyyat, salavat ve zikirlerin açıktan okunması sehiv secdesini gerektirmez.

    Birinci oturuşta imam teşehhüdü tezce bitirip üçüncü rek‘ata kalkarsa, muktedi teşehhüdü tamamlamadan imama uymak için teşehhüdün bir kısmını terketmemeli; teşehhüdü okuyuncaya değin imama uymayı geciktirmelidir.

    Birinci oturuşta teşehhüd tekrar okunsa, sehiv secdesi gerekir; son oturuşta teşehhüd ikinci kez okunsa sehiv secdesi gerekmez; üç dört defa okunacak olsa o vakit sehv ile uzunca bir süre beklenmiş olur ve sehiv secdesi vacip hale gelir.

    8. Öğle namazının ilk oturuşunda namazı tamamladım zannıyla selam verdikten sonra henüz iki rek‘at kılmış olduğunu, geriye iki rek‘at kaldığını anlayan kişi, kalkıp namazını tamamlar, sonra sehiv secdesi yapar.

    Namazdan çıktım zannıyla bir kimse selam vermeyi unutarak ka‘deyi uzatsa, sonra namazdan henüz çıkmamış olduğunu anlasa hemen selam verir ve sehiv secdesi yapar.

    9. Sehiv secdesi yaparken, sehiv secdesi gerektirecek bir iş yapılsa teselsüle düşme ihtimaline binaen, artık ikinci bir sehiv secdesine gerek olmaz. Bu bakımdan bir kimse kaç kez yanılırsa yanılsın, kendisine vacip olan sadece bir kez sehiv secdesi yapmaktır.

    10. İmama sonradan yetişen kimse unutarak imamla birlikte selam verecek olsa sehiv secdesi gerekmez.

    11. Sehiv secdesi yapması gereken kişi, bunu unutarak selam verse, araya dünya kelamı da girmeden sehiv secdesi yapması gerektiğini hatırlasa, mescidden çıkmadıkça ve söz söylemedikçe (biriyle konuşmadıkça) sehiv secdesi yapabilir.

    12. Bir kimse öğle namazını “Üç rek‘at mı yoksa dört rek‘at mı kıldım?” diye kuşkulanırsa; eğer bu kuşku ilk kuşkusu ise namazı baştan kılar, bu kuşku ilk değilse biraz düşünür, kanaatine göre davranır. Namazı yeniden kılması gerekmez.

    Mesela, sabah namazını kılarken “Bir rek‘at mı yoksa iki rek‘at mı kıldım?” diye şüphe etse, biraz düşününce iki rek‘at kıldığına kanaat getirirse oturur, selam verir ve sehiv secdesi yapar. Bir rek‘at kıldığına kanaat getirirse, bir rek‘at daha kılar oturur selam verir ve sehiv secdesi yapar. Bir mi iki mi kıldığına kanaat getiremeyip kararsız kalsa, az olan ihtimali esas alır, bir rek‘at daha ilave eder ve namazın sonunda sehiv secdesi yapar.

    Dört rek‘atlı bir namaza başlayan kimse, kıldığı rek‘atın birinci rek‘at mı, ikinci rek‘at mı olduğunda kuşkuya düşüp, bir tarafı tercih edemezse, kendisini bir rek‘at kılmış sayar ve birinci sayılan rek‘atın ikinci ve üçüncü sayılan rek‘atın da dördüncü rek‘at olma ihtimali bulunduğu için, her bir rek‘atın sonunda ihtiyaten teşehhüt miktarı oturur. Bu suretle dört oturuş yapmış olur.

    Bir kimse kıldığı rek‘atın ikinci mi yoksa üçüncü mü olduğu hususunda kuşkuya düşse, sahih görüşe göre, bu rek‘atın sonunda oturmaz. Bir tarafı tercih edemediği takdirde bunu ikinci rek‘at sayar, geri kalan rek‘atları tamamlar. Akşam namazı ile vitir namazının durumu farklıdır. Bu kuşku bunlardan birinde ortaya çıkarsa, oturmak gerekir. Çünkü kuşku edilen rek‘atın üçüncü rek‘at olma ihtimali bulunmaktadır. Kuşku edilen rek‘atın ikinci rek‘at olma ihtimaline binaen de teşehhütten sonra bir rek‘at daha ilave edilir. Bunların sonunda sehiv secdesi yapılır.

    Dört rek‘atlı namazlarda, kılınmakta olan rek‘atın dördüncü mü beşinci mi olduğunda ve sabah namazında, kılınan rek‘atın ikinci mi üçüncü mü olduğunda ve üç rek‘atlı namazlarda, kılınan rek‘atın üçüncü mü dördüncü mü olduğunda kuşku edilse, sonunda oturulur. Teşehhütten sonra kalkılır, bir rek‘at daha kılınır. Çünkü bu rek‘atların fazla olma (yani beşinci, üçüncü, dördüncü olma) ihtimali vardır. İlave edilen bir rek‘at ile fazla olan kısım nafile olmuş olur. Sonunda sehiv secdesi yapılır. Bu hüküm, kuşkunun kılınmakta olan rek‘atın secdesinden önce olmasına göredir. Eğer bu kuşku, ilk secde yapıldıktan sonra doğmuşsa namaz ittifakla batıl olur. Çünkü kuşku duyulan rek‘atın ziyade olup farz olan son oturuşunun terkedilmiş olması muhtemeldir. İlk secde halinde ise İmam Muhammed’e göre namaz batıl olmaz.
    Namazı tamamladıktan sonra vaki olan kuşkuya itibar edilmez. Müminin hali lehine yorumlanıp tamam kılmış olduğuna hükmedilir. Fakat zann-ı galibi, namazı eksik kıldığı yönünde ise bu takdirde iade eder. İmam Muhammed’e göre, teşehhüt okunduktan sonra vaki olan kuşkuya itibar edilmez.
    13. Bir kimse “Öğle namazını kıldım mı kılmadım mı?” diye kuşku duysa, vakit içinde ise bu namazı kılmak lazımdır, vakit çıktı ise bir şey gerekmez.
    Rüku veya secde yapıp yapmadığında kuşku duyarsa, namaz içinde ise, kuşku duyduğu şeyi (rüku veya secde) tekrar eder, namazdan ayrıldıktan sonra ise bu kuşkuya itibar edilmez.
    14. Mesbuk, yani cemaatle namaza sonradan katılan kimse imam ile birlikte sehiv secdelerini yapar, isterse bu sehiv secdesini gerektiren iş, kendisinin uymasından önce gerçekleşmiş bulunsun.
    Mesbuk, henüz imam selam vermeden ayağa kalkıp kıraatte hatta rükuda bulunduktan sonra imam selam verip sehiv secdesi yaparsa, mesbuk bu secdelere iştirak eder. Bu ana kadar yapmış olduğu kıraat ve rükuu aradan kalkar, hiç yapılmamış gibi olur. İmamın selam vermesinden sonra kalkar, eksik kalan rek‘atlarını tamamlar. Bununla birlikte mesbuk, imamın selamını beklemeden ayağa kalktığında, imam sehiv secdesi yaparsa, mesbuk ona uymadığı takdirde namazı fasid olmaz. Namazını tamamlayınca bu sehiv secdesini kendisi yapar. Ayrıca eğer mesbuk secdeye vardıktan sonra imam sehiv secdesi yapacak olsa, mesbuk artık ona uyamaz, namazına devam eder ve namazın sonunda sehiv secdesini kendisi yapar.
    Mesbukun, imamdan sonra kendi başına kılacağı rek‘atlardan birinde sehiv etmesi durumunda sehiv secdesi yapması gerekir. Daha önce imamla birlikte sehiv secdesi yapmış olması bunu değiştirmez.
    Mesbuk imam ile birlikte sehven selam verse bundan dolayı sehiv secdesi yapması gerekmez. Fakat imamın selamından sonra selam verecek olsa, sehiv secdesi gerekir. Çünkü birinci durumda muktedi, ikinci durumda ise münferittir. Muktediye kendi sehvinden dolayı sehiv secdesi gerekmez.
    15. Sehiv secdesi yapmakta olan veya sehiv secdesinin teşehhüdünde bulunan imama uymak caizdir. Bu durumda imama uyan kişi cemaate yetişmiş sayılır. Aynı şekilde sehiv secdesinde namaz hali devam ediyor olduğu için mesela kısalttığı bir namazda üzerine sehiv secdesi gereken yolcu, sehiv secdesini yaptıktan sonra ikamete niyet eylese, kıldığı namazı dörde tamamlar.

    16. İmamla cemaat arasında ihtilaf olursa ve mesela cemaat üç kıldın dese, imam da dört kıldığını söylese; eğer imamın dört kıldığına yakýni varsa, yani dört kıldığından eminse, cemaatin sözüne itibar edilmez. Eğer imam dört kıldığından emin değilse, söz cemaatindir. İhtilaf cemaat arasında olursa, bazısı dört kıldı, bazısı üç kıldı derse, imam hangi tarafta ise söz imamındır, imamla birlikte bir kişi dahi olsa. Ama imam eğer namazı iade etse, cemaat de iktida etse, yani imamla birlikte namaza başlasalar, iktidaları sahih olur. Zira eğer imamın sözü gerçek ise, sonra kıldıkları namaz nafile olur ve cemaat imama nafilede uymuş olur. Eğer imamın sözü yanlış ise kıldığı namaz, vakit namazı olur, farz olur.

    cc) İmamlara Özel Durumlar

    Farz ve nafile namazlar ile bayram ve cuma namazında sehiv secdesinin hükmü kural olarak aynı olmakla birlikte Hanefiler bayram ve cuma namazlarında kalabalık cemaatin kargaşaya düşmesini önlemek için, bu namazlarda sehiv secdesi yapılacak durumları en aza indirmeye çalışmış, çoğu durumda sehiv secdesinin terkedilmesini daha uygun (evla) görmüşlerdir.

    İmam bayram namazının tekbirlerinden bir veya ikisini terketse, sehiv secdesi gerekir. Ebu Hanife’den bir rivayete göre, bayram namazlarının bütün tekbirlerinin terkedilmesi durumunda da sehiv secdesi yapılır.

    İmam olan kimse namazda gizli okunacak yerde açıktan (cehr) veya açıktan okunacak yerde gizlice okusa zahir rivayete göre bunun az veya çok olmasına bakılmaksızın sehiv secdesi gerekir. Bazı alimler bunu bir ölçüye bağlamaya çalışmışlardır. Buna göre, Fatiha’nın tamamını veya büyük bir kısmını yahut sureden üç kısa ayet veya bir uzun ayeti, kısaca namaz sahih olacak miktardaki ayeti, gizli okunacak yerde açıktan veya açık okunacak yerde gizliden okumak durumunda sehiv secdesi gerekir. Gizli okunacak yerde Fatiha’nın çoğu sehven açıktan okunsa, geri kalan kısmı gizli okunmalıdır. Açıktan okunması gereken bir namazda Fatiha kısmen gizliden okunup, açıktan okunması gerektiği hatırlanırsa Fatiha yeni baştan açıktan okunur.

    İmam mesela sabah namazında Fatiha’yı gizliden okuyup sonra bu durumu farketse, Fatiha’yı yeniden okumasına gerek yoktur. Ekleyeceği sureyi açıktan okur.

    İmam teravih namazında gizli okusa, sehiv secdesi gerekir.

    Bir kimse, açıktan okunan namazın ilk iki rek‘atında kıraat etmese, son iki rek‘atta açıktan okur ve sehiv secdesi yapar.

    Bir kimse gece namazını kazaya bıraksa, gündüz imam olarak kaza ederken sehven gizliden okusa, sehiv secdesi gerekir. Gündüz namazını kazaya bırakıp geceleyin imam olarak kaza etse ve sehven açıktan okusa yine sehiv secdesi gerekir. Bir kimse geceleyin nafile namaz kıldırmak üzere bir topluluğa imam olsa ve sehven gizliden okusa, yahut gündüz nafile namaz kıldırmak üzere imam olup sehven açıktan okusa (cehr) sehiv secdesi gerekir. Bunu kasten yaparsa isaet etmiş olur.